4 Nisan 2012 Çarşamba
AKSARAY KERVANSARAYLARI
Hanlar ve Kervansaraylar
Sultanhanı:
Konya-Aksaray yolu üzerinde Aksaray’dan 42 km. Aksaray iline bağlı Sultan Hanı Kasabası’nın içindedir Sultan Hanı’nın kitabelerinde çok açık bir şekilde I.Gıyaseddin Keyhüsrev oğlu I.Alaüddin Keykubat tarafından inşasına H.626 M.1228-29 yılında başlamak suretiyle yapılmış olduğu kesindir.
Sultan Hanı açık ve kapalı kısımları avlunun ortasında bulunan köşk mescidi ile “Sultan Hanı” tipindeki kervansarayların en büyüklerinden biridir. Yapının köşelerinde ve bütün duvarlarının dışında büyük sık istinat kuleleri inşa edilmiş yirmi dört adet payanda bulunmaktadır. Kervansarayın taç kapısının da bulunduğu kuzey-doğu cephesinde çapraz tonozla örtülü giriş eyvanının iki yanında birer kapı ile avluya açılan ve avluya paralel tonozlarla örtülü üç mekan daha mevcuttur. Avlunun kuzey batı cephesi avluya dik tonozlarla örtülü birbirine kemerlerle bağlı iki sıra ayağın meydana getirdiği bir revak şeklindedir. Açık kısım ortasında dört kalın ayağa oturan kemerler üzerine inşa edilmiş bir köşk mescit bulunan avlu ile etrafına dizilmiş çeşitli mekanlardan meydana gelmektedir. Açık bölümün kıble cephesinde her biri avluya dik beşik tonoz ile örtülü ve üç tanesi dışında diğerleri birer kapı ile avluya açılan dikdörtgen mekanlar sıralanmaktadır Kapalı kısım, giriş yönünde uzanan tonoz örtülü bir orta sahın ile buna dik olarak örülmüş tonozlarla örtülü dokuz adet enine sahından meydana gelmektedir. Bu sahınlardan ortadaki diğerlerinden daha geniş olup, orta sahınla kesiştiği yerde ışıklık yer almaktadır.
Kesme taş malzemeyle, yığma duvar tekniğinde inşa edilen yapının mermer giriş portali, cephe köşelerinde yükselen iki kule arasında, oldukça ihtişamlı görülmektedir. Portal dört bordürden oluşmaktadır. İlk çerçeve çeşitli şekiller yapan kırık hatlardandır. İkinci ince çerçeve, uzun kenara paralel rastlayan her dirseğin bir yuvarlak ilmik atıp devam etmesidir. Üçüncü olarak bir kaval silme bulunur ki üzeri zigzaglarla enine yivlenmiştir. Dördüncü çerçevede ise dalgalı ince yivlerden meydana gelen bir zemin üzerinde palmetlerin oluşturduğu bir friz vardır. En geniş çerçevede 10-12-16 kollu yıldızlar yer almaktadır. İç yan nişler birer portal mahiyetindedir. Kemer çift renkli taşlardan ve yuvarlaktır. Yuvarlak kemerin üstünde iki renkli taşlardan Suriye düğümü yer alır. İç portal denilen iç avludan kapalı kısma açılan ikinci bir portalde, çerçeve dört bordürden ibarettir. Bunların ikisi, esas geniş tezyinat şeridini iki yanından takip etmektedir. En dışta iri bir geçmeden sonra, zigzag silmelerin daha zengin bir şekli gelmektedir Avlunun ortasında dört kemer üstündeki köşk mescitte, dört kemeri takip eden tezyini şeritler ve cephelerin çevresini dolaşan çerçeveler görülmektedir.
Alayhan:
Aksaray-Nevşehir-Kayseri yolu üzerinde aynı adı taşıyan köyün 3 km. doğusundaki Han Yaylası’nda bulunmaktadır.
Sağ ve solda yedişer bölümden oluştuğu, kemer ve kemer tırnaklarının kalıntılarından anlaşılmaktadır.bütün kubbeler tonozlar ve hanın üzerinde bulunan gözetleme kulesi yıkılmıştır. Ayakta kalan kısımlardaki izlerden anlaşıldığına göre, yapı girişten itibaren sağ ve sol taraflarda birbirine yarım daire kemerlerle bağlı, ikişer ayak olmak üzere derinlemesine 6 sıra halinde 24 ayaktan oluşmaktadır.
Moloz taşla yığma olarak inşa edilen yapı, düzgün kesme taş ile kaplanmıştır. Taç kapı sade bir şekilde tezyin edilmiştir. Taç kapının en dışında tezyinatsız geniş bir şerit yer almaktadır. ikinci şeritte, sade bir zigzag bulunmaktadır. İç içe iki sekizgenin meydana getirdiği küçük bir yıldız motifi, taç kapının asıl tezyinatını oluşturmaktadır. Aynı desen daha küçük bir düzenlemeyle kemerde de tekrar edilmiştir. Kemerin sağ tarafonda bir kitabe mevcuttur. kilit taşı hizasında, tek başlı, çift gövdeli bir aslan figürü yer almaktadır.
Kitabesinde yapılış tarihi tespit edilemeyen kervansarayın, tarihlendirilmesinde çeşitli ipuçları vardır. Süsleme özellikleri ve eski kaynaklarda geçen ismi çeşitli ipuçları vermektedir.
Bu bilgi ve görüşlerin ışığında 12. yy.’ın son yıllarında veya 13.yy. başlarında yaptırıldığı düşünülmektedir. Yapının kaç kez onarıldığı konusunda bilgi sahibi olunamamaktadır. Aksaray-Nevşehir karayolu kenarında bulunan kervansaray, çok harap durumdadır. Karayolu yapıyı ikiye bölerek tam ortadan geçmiştir. Kalıntıları yolun diğer yanından görülmektedir. Kalanların bir kısmı da rüzgar ve nem etkisi ile bozulmuştur. Yapının yıkıntıları zemini doldurmuştur.
Ağzıkarahan:
Aksaray-Nevşehir karayolunun 15.km.’sindedir. Kervansaray açık ve kapalı kısımları ve açık kısmın ortasında bulunan köşk mescidi ile “Sultan Han” tipindedir.
Eski kaynaklarda Hoca Mes’ud Ribatı olarak geçen kervansarayın bugün kullanılan Ağzıkara Han adı, oldukça yenidir ve adını yakınındaki köyden almaktadır. Yapıya özel yuvaları içinde bulunan, iki kitabesinde belirtildiği üzere H.628-M.1231 ile H.637-M.1239-40 yılları arasında Selçuklu sultanları I.Alaaddin Keykubat (M.1219-1236) ile oğlu II.Gıyaseddin Keyhüsrev (M.1236-1246)’in hükümdarlık günlerinde inşa edilmiştir.
Giriş kapısı, kervansarayın ekseni ve kapalı kısım girişi ile aynı doğrultuda değildir. Yapının köşelerinde ve taç kapının olduğu güney-batı duvarı hariç, diğer kenarlarında 14 adet ağırlık kulesi şeklinde payandalar bulunmaktadır.
Taç kapının eyvanı kuzey-doğu duvarında bulunan eyvanın karşısına isabet etmektedir. Avlunun güney-batı duvarının taç kapıdan sonraki kısmında ise avlu yönleri açık tonoz ile örtülü üç küçük mekan ve bunların arkasına rastlayan yine tonoz ile örtülü bir diğer mekan bulunmaktadır. Kapıdan hanın yolcularının konaklayacakları ve eşyasını muhafaza edeceği odaların,ve revakların bulunduğu yere girilmektedir. Yolcuların abdest alacakları abdestlik sağ kısmın sonundadır.
Kapalı kısımda giriş istikametinde tonoz ile örtülü orta sahın, yanlarda ise buna dik beşik tonoz ile örtülü enine 6 sahın bulunmaktadır. Ortasında aydınlık açıklığı yer almaktadır. Birbirine kemerlerle bağlı dört ayak üzerine oturan köşk mescit, avlunun ortasındadır. Mescidin kapısı kuzey-batı yönünde olup, buraya iki yandan merdivenlerle çıkılmaktadır. Merdivenlerin altı mukarnaslıdır.
Kesme taştan inşa edilmiş yapının tezyinatı, güney-batı duvarındaki ana taç kapı ile avludan kapalı kısma girilen taç kapı üzerinde toplanmıştır. Dış portal, iç portal ve mescit tezyinatları ile ayrıntılı bir düzenleme gösterir. Ancak burada iç portalle dış portalin aynı eksen üzerinde bulunmaması tezyini birliği dağıtmış gibi görünmektedir.
Dış portalde 4 çerçeve görülmektedir. En geniş çerçevede 9-10-12 kollu yıldızlar bulunmaktadır. Yarım kubbecik 9 sıra mukarnaslıdır. Kuvvetli bir gölge-ışık tesiri oluşturulmuştur. Kemer üzerinde kitabe bulunmaktadır. İç portalde 3 sıra bordür görülür. Esas bordürde 10 kollu yıldızlar yer almaktadır. Ortalarında rozetler bulunur.
Avlunun ortasında Sultan Han’ınkine benzeyen bir köşk mescit vardır. Çok iyi durumdadır, fakat tezyinatı çok azdır. Han, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1967’de tamir edilmeye çalışılmış ancak yarım bırakılmıştır. Yapı bütünüyle ayaktadır.
Ak Han:
Aksaray’la Sultanhanı arasında Aksaray-Konya şosesinin, Konya’ya giderken solundadır. Yapı şu an mevcut olmadığından bilgi edinilememektedir.
Dönemin diğer yapılarına uygun olarak kesme taş malzemeyle, yığma duvar tekniği kullanılarak inşa edilmiş olmalıdır.
Yapı bugün Ak Han adı ile anılmakta ise de, eski kaynaklarda bu isimle bir kervansaraydan bahsedilmemektedir. Buna karşılık kaynaklarda Kılıçarslan Hanı veya Kılıçarslan Ribatı adına rastlanmaktadır. Bu durumda kervansarayın II. Kılıçarslan’ın hükümdarlık yıllarına rastlayan M.S 1156-1192 tarihleri arasında yapıldığı düşünülebilir.
Yapının kitabesi kaybolmuştur. Bugün kervansaraydan 4 -4,5 m. yüksekliğinde, üzerinde tek bir kesme taş hariç, bütün kesme taş kaplamaları sökülmüş bir duvar parçası kalmıştır.
Han son yıllarda yakın köylerin taş ocağı haline gelmiştir. Taşların bir kısmı okul yaptırma bahanesiyle Amarat Köyü’ne nakledilmiştir. Köy ağasının kendine de bir ev yaptırdığı bilinmektedir. Bir kısmı da Cumhuriyet devrinde önünden geçen yolun kaldırımlarında kullanılmıştır. Hanın yeri tarla haline getirilmiştir. Binanın yığma sütununun haricindeki geri kalan kısımlar yıkılmıştır. Buna rağmen bazı kısımlarda duvar parçalarının izleri görülmektedir.
Öresin Han (Tepesi Delik Han) :
Aksaray-Nevşehir yolu üzerinde bulunan kervansaray Aksaray’a yaklaşık 21 km. mesafededir. Üzeri, enine ve boyuna yarım daire beşik tonozla örtülü dikdörtgen bir plana sahiptir. Yapının dar kenarı boyunca dörder, uzun kenarı boyunca altışar adet olmak üzere 24 yığma ayağı bulunmaktadır. Dar kenar boyunca yerleştirilmiş olan dörder ayak geniş ekseni boyunca uzanan yarım daire beşik tonoz örtülü beş sahın meydana getirmektedir Yanlarda bulunan ikişer sahın, girişte, ortada ve en sonda yarım daire beşik tonozla örtülü enine üç sahın ile kesilmektedir. Ortadaki boyuna sahın ile enine sahınlardan, ortada olanların kesiştikleri yerde, yani yapının tam ortasında kubbe ile örtülü aydınlık feneri yer almaktadır.
Yığma olarak inşa edilmiş olan yapının duvarları, moloz olup, kesme taş ile kaplıdır. Tezyinat olarak sütunlar üzerinde iki tane rozete rastlanmıştır.
Taç kapısı ve ön cephesi yıkık olan yapının kitabesi yoktur. Çay Han ile benzerliğinden dolayı aynı tarihlerde yapılmış olabileceği düşünülmektedir. (M.1264-1283)
Kitabesi bulunmadığından yapanı, yaptıranı ve yapılış tarihi belli olmayan yapının girişi ve ön kısmı tamamen yıkık diğer kısımlar da çok harap durumdadır. Yapı yakınında bulunan köylerin ağılı olarak kullanılmaktadır. Yıkılmış olan yapının duvarlarına ait kesme taşlar yok olmuştur. Hayvanların kaçmasını önlemek için, yapının ayaklarının arası doldurulmuştur.
Kılıçarslan Hanı:
Şehir merkezinde, Zinciriye Medresesi ile, Ulu Cami arasındadır. Yapı dikdörtgen şeklindeki avlusunun çevresine ve güney yönündeki kenarın dış yüzeyine sıralanmış hücrelerden meydana gelmektedir. Hanın, doğu, batı ve güney yönüne birer giriş kapısı vardır. İsminden dolayı II. Kılıçarslan zamanında yapılmış olması muhtemeldir. Yapı pek çok kez tamir geçirmiştir. Belediye tarafından 1945’de geniş çapta tamir edildiği bu tamirden önce yapının iki katlı olduğu ancak harap durumdaki üst katın yıktırıldığı bilinmektedir. 1985’te belediyece alınan bir kararla yıkılarak yerine Belediye İş Hanı inşa edilmiştir.
http://www.aksaraykulturturizm.gov.tr/belge/1-59200/hanlar-ve-kervansaraylar.html
AKSARAY ULUCAMİ
ULU CAMİ
Karamanoğlu Camii adıylada bilinen Aksaray merkezinde yer alan camii.
Yığma bir tepe üzerinde bulunan caminin kitabesinde, 1408-1409 yıllarında Karamanoğlu Mehmet bey tarafından Mimar Mehmet Firuz Bey'e yaptırıldığı yazılır.
Anadolu Selçuklu Beyliklerinin tipik süslemeleri ile bezenmiş batı portali ile iç mekana ve doğu kale duvarlarına girilen, diğer yanda sağlam payandalarla desteklenen cami, yatık dikdörtgen bir plana sahiptir.
Mehmet Bey'in oğlu İbrahim bey zamanında 1482-1483'de büyük tamiratlar görmüştür. Bugünkü minaresi 1925'te yapılmıştır.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Aksaray_Ulu_Camii
AKSARAY İLİ
İSMİNİN KÖKENİ
Hitit tabletlerinde Kurşura, İlk Çağ'da Garsaura olarak anılan şehir, Kapadokya Kralı Archeleos zamanında yeniden inşa edilerek Archeleos'un şehri anlamında Archelais adı verilmiştir(Caesar- Kayseri, Heraklius-Ereğli gibi).Türkler Anadolu'ya geldikten sonra ismi Türk diline çekimleyerek Aksaray olarak anmaya başlamış, bazı Osmanlı arşivlerinde Aksara olarak da geçtiği olmuştur.Yaklaşık bin yıldır tarihi adını muhafaza edegelmiştir.Halk arasında ve Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde II. Kılıçarslan'ın yaptırdığı beyaz saraydan ismini aldığı gibi bir yakıştırma da dolaşmaktadır, resmi ve tarihi dayanağı yoktur.(Tugay AYDIN)
TARİHİ
İlkçağ'da Arkhelais adını taşıyan kenti, son Kapadokya kralı Arkhelaos'un Garsuara adlı yerleşmeyi geliştirerek kurduğu sanılmaktadır. Roma İmparatoru Cladius I kente koloni ayrıcalığı tanıdı. Ayrıcalık, Anadolu'daki birçok önemli yolun kavşak noktasında bulunan kentin daha da gelişmesine yol açtı. Bizans ile Müslüman Araplar arasında birçok kez el değiştiren şehir Malazgirt Savaşı'nın (1071) ardından Türkler'in egemenliğine girdi.Şehirde günümüze kadar gelemeyen Danişmendliler eserleri vardı.Şehirde Danişmend parası basılmıştır.Günümüze ulaşan Danişmedli eseri, kümbet şeklindeki, Hıcıp yakınındaki Bekar Sultan Türbesi'dir.Şehir Arap akınlarıyla virane hale gelmişti. Kılıç Arslan II (1155-1192), yıkık durumdaki Aksaray'ı bir İslam kenti olarak yeniden kurdu, kentin çevresini surla çevirdi, camii, medrese, çarşı, hamam vb. yaptırdı. Azerbaycan'dan getirdiği din bilgini, zanaatkar ve tüccarları kente yerleştirdi. Ticaret yolları üzerinde bulunan Aksaray, Anadolu Selçuklu Devleti'nin önemli merkezlerinden biri olarak gelişti. Selçuklu'lardan sonra Karamanoğulları'nın eline geçti. Bir süre Eretna Beyliği'nin egemenliğinde kalan (1341-1365) ve 1 yıllığına Kadı Burhanettin Devletinin eline geçen kent, Karamanoğulları yeniden egemen oldu. 1396'da Yıldırım Bayezid tarafından ele geçirildiyse de Timur istilasından sonra yeniden Karamanoğulları'nın eline geçti. 1467'de Fatih Sultan Mehmet döneminde Aksaray kesin olarak Osmanlı topraklarına katıldı. Aksaray, Cumhuriyet dönemi'nde 1920'de il durumuna getirildi. 1933'de çıkarılan hususi kanunla ilçe olarak kendinden çok daha küçük olan Niğde'ye bağlandı. Aksaray 1989'da yeniden il oldu.
İbn-i Battuta'nın Büyük Dünya Seyahatnâmesi'nde Aksaray
14.yy İbn-i Battuta'nın kaleminden kayda geçen bilgiler:
Sultan Bedreddin'in yanında çok kısa süre kalarak Aksaray'a hareket ettik. Burası Bilâd-ı Rûm'un en güzel ve sağlam şehirlerindendir. Her yandan akarsular ve bağlarla çevrilidir. Şehirden üç kanal geçer ve bunlar evlerin içinden akar. Şehrin içinde üzüm bahçeleri, bağlar ve bostanlar vardır. Aksaray'ın koyun yününden üretilen zarif halı ve kilimlerinin dünyada bir benzeri daha yoktur. Bunlar, Şam, Mısır, Irak, Hindistan, Çin ve diğer Türk ülkelerine ihraç edilir.
Aksaray, Irak Sultanı'nın idaresi altındadır. Burada Eretna Beğ'in naibi Şerif Hüseyin'nin zaviyesine indik. Eretna Beğ, Irak hükümdarının Bilâd-ı Rûm'daki genel valisiydi. Şerif Hüseyin ise Ahiler'den olup, beldede yoldaşları pekçoktur. Bize son derece ikram ve izzette bulunarak aynen diğerleri gibi dostça davrandı.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Aksaray_(il)
TAŞPINAR ŞİVELERİ
YÖRESEL ŞİVELER
ABA: ANNE
MAAA: ŞAŞIRMA
GI: HİTAP(BAYANLAR İÇİN)
LA: HİTAP (ERKEKLER İÇİN)
İLAŞI(ELE KARŞI): AYIP
HERENİ:TENCERE
NÖĞRÜYON: NE YAPIYON
IĞRANMAK: SALLANMAK
GIDI: KÖPEK
PİSİ: KEDİ
GELENİ: FARE
DAL: SIRT
EMMİ: AMCA
ZAĞAR: HERHALDE
KERCAN: MAHSUS
SIGIRTMAK: KOŞMAK
YUMULMAÇ: SAKLAMBAÇ
GÜZ: SONBAHAR
KERME-KESME: TEZEK
ESBAP: GİYİSİ
ABOHH: HAYRET, ŞAŞIRMA
KIRI: EŞEK YAVRUSU
KİŞŞİK: İMECE
BİLDİR: GEÇEN YIL
KÖMBE: EKMEK
BOCUT: SU TESTİSİ
MIZIRKA: HİNDİ
TOKYA: TERLİK
OLÇUM: ÇOK BİLMİŞ
DÖDTÜRÜ: BAYAN ŞALVARI
DEVRAMBER: AYÇİÇEĞİ
KİRTİKLİ: HAVUÇ
PAVKIRMA: PATLAMA
PÜRSÜKLÜ: DAĞINIK
SIZGIÇ: KAVRULMUŞ ET
SEKLEM: ÇUVAL
KÜMPÜR: PATATES
HALBERİ: BİR TÜRLÜ
HEYE: EVET
ŞAPLAK, ŞAMAR: TOKAT
ZIMZIK: YUMRUK
HİNCİK: ŞİMDİ
HOLU: FOL
YUMUŞ: HİZMET
YARMA,DÖĞÜRCÜK: BULGUR
İMBAL: UCU ÇİVİLİ DEĞNEK
ZOBU: İRİ YARI
GADAH: KÜÇÜK ÇİVİ
GARSAMPA: DAĞINIKLIK
ISDAR: HALI
ISDAR AĞACI: HALI TEZGAHI
BALAK: KARDEŞ
HELİK: UFAK TAŞ
YALAK: TAVUKLAR İÇİN YEMEK KABI(TAŞTAN YAPILIR)
GÖĞ: MAVİ
MAKAM,MAVAL: YALAN
ZEMHER: KIŞ
CİCİ:YENGE
ÇAPIRT:BEZ
UĞRUN: GİZLİ
MECCANE: BEDAVA, ÇOK UCUZ
GUYRUĞÖLÜ: Akrep
ELEPEN: Küçük kertenkele
PUTA: Üzüm salkımı
GUPLU: Büyük kazan
İTDİRSEĞİ: Arpacık
PATLAK: Balon (Naylon bidon)
HAFT: Çeşmelerin Küçük Havuzu
HÜLKE: Çeşmenin su akan yeri (oluk)
TİLBİZ: Titiz
İRLİK: Sahur
İRLİKÇİ: Sahura kaldıran kişi
CIRCIR: Fermuar
TECEMEK: Derlemek, hazır etmek
GISMIR: Cimri
ÜNNEMEK: Bağırmak
DUŞAMADIYA:Bilmeden, Ezbere
POTUN:Bot GIRBIZ: KIRMIZI
PİSİTÜYÜ: GRİ
ERİĞPİ: SARI (ERİKTEN ELDE EDİLİR)
YAVŞAN YİŞİLİ: YEŞİLİN TONU
TETİR : KAHVE RENGİNİN TONU
ŞİPİT : ISLANMAK
CARI: Çabuk
HARIM: Bahçe
DELME: Yelek
GILLANGIÇ: Salıncak
PİŞGİR: Havlu
SİTİL:Domates, Biber fidesi
KİLEKMEK:Dert yanmak
KELP:Kıymet bilmez
ÇÖRTEN: Çatı ya da dam oluğu
PİNDİR: Peynir
CİNGİL: Madeni Yoğurt helkesi
GÖZER: İri delikli elek
BELENLEMEK: Şaşırmak
BELENMEK: Şaşırmak ne diyeceğini bilememek
MÜCÜMSÜZLEMEK: Saçmalamak
DÖKMELEMEK: Aşırı derecede saçmalamak
SINDI: Makas
YANAZ: Aksi
CANAVAR: Kurt
ÇİT: Başörtüsü
CAZI: Cadı
GIĞLI: Saçmalayan
DÖLEK: Doğru (Düzlük)
TÖS: Ekilmemiş tarla
KAH: Tepe
BİYNAM: Saf, Başı dönmüş
BAYMAL: Beceriksiz
ULUK: Beceriksiz, Elinden iş gelmeyen
DABILDAMAK: Yavaş hareket etmek uyuşmak
BAYRAMAK: Şaşırmak aşırı tepki vermek
TAKANNAMAK: Tökezlemek
MÜNKÜR: Zalim
TAT: Kekeme
SOKURDANMAK: Homurdanmak
HARAR: Büyük çuval
SEKLEM: Çok büyük çuval
ZIYBAK: kaygan (Kaypak)
ZIYMAK: (bir yerden) kaymak
DİŞİYLİ: Kadın, Bayan
DÖNDEREMEMEK: Katılmak
DIMLIK: Ilık, ılıman
MAKAMCI: Yalancı
İŞLİK: Kadın giysisi (üst)
DEMBESTE: Aşırı derecede saf
GÖP: Şişman
KÜLLÜK: Çöplük
KÜN: Hayvan gübresi
UĞALMAK: Gülmekten yada ağlamaktan katılmak
YAZI: Kır, mera
CIZIK: Çizgi
CINCIK: Cam, cam parçası
ÇÖMÇE: Kepçe
İLEĞENÇE: Metal leğen
GOYA: Güya
GARAKMAK: Aşırı derecede yorulmak
PAYACI: Övünmek, övünen
TORTÇU:Yağ yakmak yağ çeken
GOĞUCU: Laf taşıyan
GAVUĞU IĞRAMAK: Yağ yakmak, pohpohlamak
DIRAVACI:Yağcı, yalaka
GANARA: Doymayan, doymak bilmeyen
GASPETEN: Bilerek
GARZULLAH: Bile, bile
HIŞIR: Sap, Buğday, arpa sapı
PECE:Pencere
SİCİLLİ: Deli, Manyak
ÇOLPA:Beceriksiz
DOMALA:Mantar
http://www.taspinar.bel.tr/Sayfa.asp?SayfaID=23
TASPINAR KASABASI
TAŞPINAR KASABASI
Tarihi:
Tarihi kaynaklarda Taşpınar’ın ilk kez Yavuz Sultan Selim zamanında Azerbaycan’dan gelen bir Türk kavmi tarafından tahmini 1515 yılında kurulduğu, ancak iklimin elverişsizliği nedeni ile köyü terk ettikleri ve Karapınara bağlı Hotamış’a yerleştikleri, boşalan Taşpınar’a ise daha sonraları Hasan dağı eteğindeki Tokarız köyünden gelenlerin yerleştikleri bilinmektedir.
Coğrafi Konumu:
Kasaba 1113 rakımlı Aksaray ilinin güney kısmında 27 nci km de önceleri içinden geçen sonraları kenarına alınan E90 Devlet Karayolu güzergahında, iki tepenin arasına yayılmış, şimdilerde ise kasaba önünde bulunan düzlüğe doğru genişleyerek yerleşim alanını oluşturmuştur. Taşpınar 1957 yılında belediye statüsüne kavuşmuş olup 2000 yılı nüfus sayımına göre nüfusu 3589 dur. Ankara- Adana yolunun tam ortasında olması nedeni ile ulaşım sorunu yoktur.
Ekonomisi:
Kasabanın geçim kaynakları tarihi Taşpınar halısı, Tarım ve hayvancılıktır. Ayrıca Aksaray’ımızın sanayi bakımından can damarı olan Organize Sanayi Bölgesi kasabamız sınırları içerisinde olduğundan, son yıllarda insanlarımız buradaki fabrikalarda çalışarak geçimlerini temin etmektedirler.
http://www.taspinar.bel.tr/Sayfa.asp?SayfaID=7
28 Mart 2012 Çarşamba
dokunan halı çesitleri
Taşpınar’da Dokunan Halı Çeşitleri
Taşpınar’da 1950 yıllarında önce yatak halısı, sedir halısı, yan halısı, seccade halısı, yastık halısı, heybe halısı ve eğerlik halısı tipleri dokunmaktaydı. Günümüzde seccade, yastık ve heybe halısı dışındakiler unutulmuş durumdadır.
Yatak halısı:
Devrinde yatak, yorgan yerine kullanılmaktaydı. Bir insanın altına ala bileceği veya üstüne arta bileceği büyüklükteki bu halılar halk arasında yatak halısı adıyla anılmaktaydı. Uzun tüylü (hav) bu halıların zemini, halk arasında it izi veya kedi izi adıyla anılan, köpek veya kedinin ayak izlerine benzeyen üç dilimli (loplu) desenlerle süslüydü. Hah zemini çoğunlukla beyaz desenler, san,kırmızı ve kahverengi tonlara sahipti.
Sedir halısı:
Pencere altlarına topraktan yapılmış sedir (makat) üzerine örtmek için dokunuyordu. Genellikle 500×100 cm ölçülerindeydi. Desenlerin yörede dokunan ve halk arasında toplu kilim diye bilinen kilim desenlerine benziyordu. Kenar bordürlerinde de çoğunlukla deve tabanı motifleri yer almaktaydı.
Yan halısı:
Devrimde çift halı ismiyle de anılıyordu. Sedir halısı uzunluğunda fakat daha genişti. İki parça halin de dokunan halılardan her biri 500×140 cm uzunluğundaydı. İki hah yan yana serildiğinde bugünkü taban halılarını büyüklüğünü veriyordu. Oda süslemesinde ortaya serilen toplu kilimin iki yanına seriliyordu. Günümüz de tek parça halinde taklidi örnekleri dokunmaktadır.
Eğerlik halısı:
At, eşek, deve gibi binek hayvanlarının sırtını örtmek için dokunmaktaydı. Yaklaşık 80×60 cm ölçülerindeydi. Diğer halılar ise, günümüzde dokunan örneklerine benzemekteydi.
Günümüz Taşpınar halılarında yaklaşık 1960 yıllarından bu yana taban halısı, kelle halısı, çift halı, somya halısı, çeyrek halı, seccade halısı, namazla halısı, yastık, minder ve heybe halıları dokunmaktadır.
Taban Halısı :
Büyük oda veya salona sermek için dokunur. Yaklaşık 3.50×2.10-3.60×2.20 veya 400×2.30 cm ölçülerindedir. Büyüklüğü 6 metre kare ile 10 metre kare arasında değişir. Genellikle 13-16 çile ipten dokunur.
Taban halıları genellikle göbeklidir. Göbek şekli taban göbek adıyla isimlendirilir, göbeğin iki ucunda kelle adı verilen stilize edilmiş kartal motifleri yer alır. Köşeleri taban köşe, çingıllı köşe, salkım köşe ve gül köşe ayak bölümü ise gül ayak, Osmanlı ayak, el motifli ayak, çapar ayak ve kamalı ayak sandık bölümü, merdivenli sandık, kamalı sandık, güllü sandık, sallama bölümü ise boncuklu sallama, düz sallama ve çiçekli sallama desenleriyle karakteristiktir.
Kelle Halısı :
Taban halısının bir boy küçüğüne kelle halısı denir. Büyüklüğü 4 metrekare ile 6 metrekare arasında değişir. Yaklaşık 300×280 cm boyutlarındadır. Desen özellikleri taban haklarına benzer.
Çift Halı:
İki hah uç uca dokunduğu için bu isimle bilinir. Halk arasında orta halısı ismiyle de anılır. Kelle halısının bir boy küçüğüdür. Yaklaşık 3.50 metrekare büyüklüğünde ve 2.20 x 1.20 cm boyutlarındadır. İki halı yan yana serildiğinde taban halısı büyüklüğünde yer kaplar. Çivil göbek,çapar ayak, çingıllı ve yelekli köşe, kamalı ve kapamalı desenleriyle süslüdür.
Somya Halısı :
Sedir halısı ve divan halısı isimleriyle de bilinir. Somya üzerini örtmek içinde kullanılır. Çift halılar gibi, iki tanesi birleşik (uç uca) dokunur. Yaklaşık 2 metrekare büyüklüğünde ve 1.80×100 cm. ölçülerindedir. Civil ve uzun göbeğin küçültülmüş şekilleri, boncuklu ve yıldızlı şekilli sallama, salkım ve yelekli köşe, kapama sandık ve çapar ayak desenleriyle süslüdür.
Çeyrek Halı:
Halk arasında oda halısı ismiyle de bilinir. Küçük odalara veya taban halısının yetmediği yerlere serilir. Büyüklük açısından bugünkü örneklik halılara benzer. Uzun göbek, yelekli köşe desenleriyle ünlüdür.
Seccade Halısı :
Duvara asmak için dokunur. Üzerinde namaz kılınmaz. Genellikle 2.30×1.20 cm. ölçülerindedir. Zemini mihraplı veya göbeklidir. Desenlerine göre kandilli,camili,minareli gibi isimler alırlar.
Namazlık Halısı :
Üzerinde namaz kılmak için dokunur. 100×80 cm. ölçülerindedir. Diğer haklardan farklı olarak desenleri arasında sallama yoktur.
Yastık Halısı :
İnsanların otururken sırtını duvara dayamak üzere dokunmuş halılardır. Genellikle 110×50-60 cm. boyutlarındadır. Eski örnekleri göbekli, zincirli ve tin-yarma desenleriyle tanınır.
Göbeklilerde ortada yuvarlak bir madalyon,iki dar yüzünde de küçük madalyonlar yer alır. Zincirli yastıklarda göbeğin iki yanında zincire benzer desenler bulunur. Tin-yarma desenlilerde ise halı yüzeyi halkın kılıç dediği geometrik desenlerle doldurulur. Günümüz yastık halılarında benzer desenlere rastlanmaktadır.
Minder Halısı:
Yere ve veya eve gelen misafirin altına sermek için dokunur. İçi yün ile doldurulan minderler genellikle 70×70 cm. ölçülerindedir. Kelleli minder, emprime modeli minder, çiçekli minder, nakışlı (resimli) minder.,kazak modelli minder gibi desenlerine göre isimler alan çeşitleri mevcuttur. Son yıllarda 40×40 cm. boyutlarında sandalye minderleri de dokunmaya başlanmıştır.
Heybe Halısı:
İçinde eşya taşımak için kullanılır. Eskiden ağız kısımları deri ile kaplanır (saraçlanır) ve kilitlenirdi. Günümüzde çok az dokunmaktadır.
Taşpınar Halılarını Diğer Yöre Halılarından Ayıran En Önemli Özelliği :
Dokumada uygulanan atkı sayısının 2′den fazla olmasıdır. Bu sayı dokuyucunun isteğine göre değişir. Bazen 4 atkı atıldığı da görülmektedir.
http://www.genelbilge.com/taspinar-halilari.html/
Taşpınar’da 1950 yıllarında önce yatak halısı, sedir halısı, yan halısı, seccade halısı, yastık halısı, heybe halısı ve eğerlik halısı tipleri dokunmaktaydı. Günümüzde seccade, yastık ve heybe halısı dışındakiler unutulmuş durumdadır.
Yatak halısı:
Devrinde yatak, yorgan yerine kullanılmaktaydı. Bir insanın altına ala bileceği veya üstüne arta bileceği büyüklükteki bu halılar halk arasında yatak halısı adıyla anılmaktaydı. Uzun tüylü (hav) bu halıların zemini, halk arasında it izi veya kedi izi adıyla anılan, köpek veya kedinin ayak izlerine benzeyen üç dilimli (loplu) desenlerle süslüydü. Hah zemini çoğunlukla beyaz desenler, san,kırmızı ve kahverengi tonlara sahipti.
Sedir halısı:
Pencere altlarına topraktan yapılmış sedir (makat) üzerine örtmek için dokunuyordu. Genellikle 500×100 cm ölçülerindeydi. Desenlerin yörede dokunan ve halk arasında toplu kilim diye bilinen kilim desenlerine benziyordu. Kenar bordürlerinde de çoğunlukla deve tabanı motifleri yer almaktaydı.
Yan halısı:
Devrimde çift halı ismiyle de anılıyordu. Sedir halısı uzunluğunda fakat daha genişti. İki parça halin de dokunan halılardan her biri 500×140 cm uzunluğundaydı. İki hah yan yana serildiğinde bugünkü taban halılarını büyüklüğünü veriyordu. Oda süslemesinde ortaya serilen toplu kilimin iki yanına seriliyordu. Günümüz de tek parça halinde taklidi örnekleri dokunmaktadır.
Eğerlik halısı:
At, eşek, deve gibi binek hayvanlarının sırtını örtmek için dokunmaktaydı. Yaklaşık 80×60 cm ölçülerindeydi. Diğer halılar ise, günümüzde dokunan örneklerine benzemekteydi.
Günümüz Taşpınar halılarında yaklaşık 1960 yıllarından bu yana taban halısı, kelle halısı, çift halı, somya halısı, çeyrek halı, seccade halısı, namazla halısı, yastık, minder ve heybe halıları dokunmaktadır.
Taban Halısı :
Büyük oda veya salona sermek için dokunur. Yaklaşık 3.50×2.10-3.60×2.20 veya 400×2.30 cm ölçülerindedir. Büyüklüğü 6 metre kare ile 10 metre kare arasında değişir. Genellikle 13-16 çile ipten dokunur.
Taban halıları genellikle göbeklidir. Göbek şekli taban göbek adıyla isimlendirilir, göbeğin iki ucunda kelle adı verilen stilize edilmiş kartal motifleri yer alır. Köşeleri taban köşe, çingıllı köşe, salkım köşe ve gül köşe ayak bölümü ise gül ayak, Osmanlı ayak, el motifli ayak, çapar ayak ve kamalı ayak sandık bölümü, merdivenli sandık, kamalı sandık, güllü sandık, sallama bölümü ise boncuklu sallama, düz sallama ve çiçekli sallama desenleriyle karakteristiktir.
Kelle Halısı :
Taban halısının bir boy küçüğüne kelle halısı denir. Büyüklüğü 4 metrekare ile 6 metrekare arasında değişir. Yaklaşık 300×280 cm boyutlarındadır. Desen özellikleri taban haklarına benzer.
Çift Halı:
İki hah uç uca dokunduğu için bu isimle bilinir. Halk arasında orta halısı ismiyle de anılır. Kelle halısının bir boy küçüğüdür. Yaklaşık 3.50 metrekare büyüklüğünde ve 2.20 x 1.20 cm boyutlarındadır. İki halı yan yana serildiğinde taban halısı büyüklüğünde yer kaplar. Çivil göbek,çapar ayak, çingıllı ve yelekli köşe, kamalı ve kapamalı desenleriyle süslüdür.
Somya Halısı :
Sedir halısı ve divan halısı isimleriyle de bilinir. Somya üzerini örtmek içinde kullanılır. Çift halılar gibi, iki tanesi birleşik (uç uca) dokunur. Yaklaşık 2 metrekare büyüklüğünde ve 1.80×100 cm. ölçülerindedir. Civil ve uzun göbeğin küçültülmüş şekilleri, boncuklu ve yıldızlı şekilli sallama, salkım ve yelekli köşe, kapama sandık ve çapar ayak desenleriyle süslüdür.
Çeyrek Halı:
Halk arasında oda halısı ismiyle de bilinir. Küçük odalara veya taban halısının yetmediği yerlere serilir. Büyüklük açısından bugünkü örneklik halılara benzer. Uzun göbek, yelekli köşe desenleriyle ünlüdür.
Seccade Halısı :
Duvara asmak için dokunur. Üzerinde namaz kılınmaz. Genellikle 2.30×1.20 cm. ölçülerindedir. Zemini mihraplı veya göbeklidir. Desenlerine göre kandilli,camili,minareli gibi isimler alırlar.
Namazlık Halısı :
Üzerinde namaz kılmak için dokunur. 100×80 cm. ölçülerindedir. Diğer haklardan farklı olarak desenleri arasında sallama yoktur.
Yastık Halısı :
İnsanların otururken sırtını duvara dayamak üzere dokunmuş halılardır. Genellikle 110×50-60 cm. boyutlarındadır. Eski örnekleri göbekli, zincirli ve tin-yarma desenleriyle tanınır.
Göbeklilerde ortada yuvarlak bir madalyon,iki dar yüzünde de küçük madalyonlar yer alır. Zincirli yastıklarda göbeğin iki yanında zincire benzer desenler bulunur. Tin-yarma desenlilerde ise halı yüzeyi halkın kılıç dediği geometrik desenlerle doldurulur. Günümüz yastık halılarında benzer desenlere rastlanmaktadır.
Minder Halısı:
Yere ve veya eve gelen misafirin altına sermek için dokunur. İçi yün ile doldurulan minderler genellikle 70×70 cm. ölçülerindedir. Kelleli minder, emprime modeli minder, çiçekli minder, nakışlı (resimli) minder.,kazak modelli minder gibi desenlerine göre isimler alan çeşitleri mevcuttur. Son yıllarda 40×40 cm. boyutlarında sandalye minderleri de dokunmaya başlanmıştır.
Heybe Halısı:
İçinde eşya taşımak için kullanılır. Eskiden ağız kısımları deri ile kaplanır (saraçlanır) ve kilitlenirdi. Günümüzde çok az dokunmaktadır.
Taşpınar Halılarını Diğer Yöre Halılarından Ayıran En Önemli Özelliği :
Dokumada uygulanan atkı sayısının 2′den fazla olmasıdır. Bu sayı dokuyucunun isteğine göre değişir. Bazen 4 atkı atıldığı da görülmektedir.
http://www.genelbilge.com/taspinar-halilari.html/
taspınar halıları ve ipleri
TAŞPINAR HALILARI
Taşpınar Aksaray-Adana yolu üzerinde, Aksaray’a 27 km. uzaklıkta bir kasabadır. Günümüzde Taşpınar merkezde ve çevre köylerde dokunan halılar, Taşpınar halıları adıyla tanınmaktadır. Coğrafik bakımdan Taşpınar, Konya ovasında, çevresine göre yüksek bir tepe üzerine kurulmuştur. Yaklaşık 3000 nüfusludur. Halkın büyük bir bölümü ovada ve Hasan dağı eteklerinde bulunan yaylalarda yaşar. Geçim kaynağı tarım, hayvancılık ve halıdır. Ancak yerleşim yerinin yüksek bir yerde olması ve topraklarının tarıma fazla elverişli olmayışı bölgedeki halıcılığın önem kazanmasını sağlayan bir etkendir. Tarihi kaynaklarda “Taşpınar’ın ilk kez Yavuz Sultan Selim devrinde Azerbaycan’dan gelen bir Türk kavmi tarafından kurulduğu (1515) fakat iklimin elverişsizliği nedeniyle köyü kuranların Taşpınar’ın bugünkü Hatamış bucağına taşıdıktan ve orada Taşpınar mahallesini kurduklarını boş kalan köye de Hasan dağı eteklerindeki bugünkü Tekans köyünde yaşayanlar, Tanzimat’tan sonra gelip yerleştikleri” belirtilmektedir. Buda bugünkü Taşpınar kasabasını 150 sene kadar önce kurulduğunu göstermektedir.
Taşpınar Halıcılığının Tarihçesi
Taşpınar halıcılığının tarihçesi hakkındaki bilgilerimiz yeterli değildir. Her ne kadar bazı kaynaklardan 14.yy. da İbn-i Batuta’nın Mısır, Hindistan ve Çine ihraç edildiğini söylediği Aksaray halılarının Taşpınar halısı olduğu iddia edilmekteyse de herhangi bir delil yoktur. Köyün ileri gelen yaşlıları Tekanz köyünden Taşpınar’a geldiklerinde halı ve kilim dokumasını bildiklerini,bunun Taşpınar’da da sürdürdüklerini atalarından duyduklarını söylemekteler ise de o tarihten günümüze gelen halı kilim örneği mevcut değildir. Bugün Taşpınar, Aksaray yöresindeki köyler ve Aksaray’daki camilerde bazı kişilerin evlerinde bulunan Taşpınar halılarının en eskileri 1900yıllanndan öteye gitmektedir.
Teknik Özellikler
Eski Taşpınar halılarının çok iyi bir kaliteye sahip olduğunu günümüze gele bilen örneklerden anlıyoruz: 1900-1950 yıllan arasında dokunan Taşpınar halılarında 45×50,50×55 düğüm mevcuttur. Bu sayılar yakın ölçüler içinde değişmektedir. Hav yüksekliği ise 1cm’dir. Türk Standartları Enstitüsü’nün 1967 yılı raporlarında Taşpınar halıları ince sınıf olarak nitelendirilmiştir: Arış, Argaç ve ilme ipleri yündür. Endeki düğüm sayısı 40, boydaki düğüm sayısı 45 (40×45), dm karedeki standart düğüm sayısı 1800, dm karedeki en düşük düğüm sayısı 1740, numara ve kat adedi 3 çift, dm karedeki ilme ipliği bükümü 100-120′dir.
Çözgü ipliği 3/2 numara, büküm sayısı 250, atkı ipliği 3/2 numara, büküm sayısı 175′dir. Hav yüksekliği ise 5-7 mm’dir.
Günümüz Taşpınar halılarında kalite halk arasında, ıstara gerilen (çözülen) ip sayısına göre hesaplanır. Istara gerilen 20 çift ipe çile denir. Yani, 40 tek ip (20×2=40) bir çile’yi meydana getirir. Halıların büyüklük ve küçüklükleri de çile sayısına göre değişir. Örneğin 6m karelik bir taban nakşında 13 veya 16 çile (16×40=840) tek ip, 3 m karelik bir halıda 7-8 çile ip kullanılır. Her 10×10 cm de 33×33 veya 30×30 düğüm yer hav yükseldiği ise genellikle l cm’dir.
Dokumada Kullanılan Araçlar ve Dokuma Tekniği
Tezgah: Taşpınar’da hak dokuma tezgahına ıstır veya hana denir. Yaklaşık 1950 yıllarına kadar kertme ısdar diye bilmedik tezgahlar kullanılmış, 1960 senelerinden itibaren modern tezgahlar yaygınlaşmıştır.
Dokumada yöresel değimler ise
Kirkit: Vurma tarağı olarak bilinir ve yine dokunan hav yüksekliğini düzeltmek için kirkit özelliğine sahip halkın tarama tarağı olarak adlandırdığı aletten de yararlanılır.
Ayrıca bıçak, makas (sındı) gibi aletlerden de yararlanılır.
Yörede; tezgaha dik geçirilen iplere çözgü, çözgü aralarında yan atılan iplere ara geçki (atkı), düğüm iplerine de ilme veya düğüm denir. Çözgü ve düğüm ipleri çift ara geçki ipleri tek ve az bükümlüdür. Dokumada kullanılan düğüm tekniği (gördes) Türk düğümüdür.
Dokumada Kullanılan Malzemeler
Taşpınar halılarının malzemesi yündür. Yün koyun besleyen ailelerde kendi koyunlarından elde edilir. Koyunu bulunmayanlar pazardan hazır ip veya yün alırlar. Dokuyucular ev ipi tercih edilir.
Kirmen: Liflerin bükülmesini sağlayan en eski yöntemlerden birisidir. Lif ele dolanarak kirmen ucuna yerleştirilen ucun elle çevrilmesi sonucu iplik oluşturulur. Çıkrık iplik eğirmede kullanılan çıkrık başlangıçta hem el hem de ayak hareketiyle çakıştırıldığından yorucu olmuş ve bundan 5 – 6 yıl önce yerini aynı adı taşıyan fakat daha gelişmiş olan elektrikli bir sisteme bırakmıştır. Taşpınar köyünde halen daha her iki çıkrıktan da yararlanılmaktadır.
İğ: iğ diğer araçlar gibi liflerin ip haline getirilmelerini sağlayan bir malzemedir. Bütün bu araçlarla ip haline getirilen lifler boyamaya tabi tutulur.
Kullanılan İpler ve Boyanışları
Günümüz Taşpınar halılarında koyu renkler hakimdir. Kırmızı, mavi, lacivert, kahverengi, yeşil, gri ve beyaz en çok görülen renklerdir.
Taşpınar halılarında 1950 yıllarına kadar doğal malzemeler ve bitkilerden elde edilen boyalar kullanılmış bu tarihten sonra sentetik boyalar yaygınlaşmıştır. Günümüz de doğal malzemelerde bitkilerden elde edilen boyalarla sentetik boyalar karıştırılarak uygulanmaktadır. Sadece doğal ve bitkisel boyalarla boyanıp dokunan halılarda vardır. Doğal bitkisel boyaların yapılmasında, yöresel isimlerinde, kök boya, bağ yaprağı, ketren dikeni, hölmez otu,yabani erik (dağ eriği) ile yanmış meşe ağacı külü ve halk arasında daş (taş) kar boya diye bilinen maddelerden yararlanılır. Boyama sırasında karışım içine şap veya tuz katılır. Bu renklerin eldesi şöyledir:
Kırmızı: kök boyadan elde edilir. Kök boya su dolu bir kazan içinde iple birlikte kaynatılır. Kırmızı renk elde edildikten sonra indirilip ipler çıkartılır. Geri kalan suya halk arasıda aşgar denir. Aşgar aynı zamanda katalizör olarak da kullanılır. Aşgar içine kırmızı renkli sentetik boya katılarak ip ile birlikte kaynatıldığında solmayan bir kırmızı elde edilir.
Kahverengi: Palamut, şap ile birlikte kaynatılır. İçerisine boyanacak ipler katılıp yeniden kaynatılır. Kahve rengi bir renk ortaya çıkar.
Açık Kahverengi (Cevt): Hasan Dağı yöresinde yetişen ve halk arasında cevt adıyla tanınan pelit’e (palamut) benzer boyacı bir bitkiden elde edilir. Cevt bulunamadığı zamanda pelit’den (palamut) yapılır.
Koyu Kahverengi (Deve Tüyü): Halk arasında daha çok deve tüyü adıyla tanınan koyu kahverengi, halk arasında hölmez otu ve ketren dikeni diye bilinen bitkilerden elde edilir; bir kazan içinde kaynatılan İpe hölmez otu ve ketren dikeni külü karıştırılır ve bir süre daha kaynatılır. Koyu kahverengi bir renk ortaya çıkar.
Gri (Pisi Tüyü) : Halk arasında gri renk pisi tüyü adıyla tanınır. Yanmış meşe ağacı külüyle yapılır. Bir kazan da iple birlikte kaynayan suyun içine yanmış meşe ağacı külü katılır. Renk gri bir görünüm aldığında kazan ateşten alınıp soğumaya bırakılır.
Yeşil : Cevt ve bağ yaprağından yapılır. Bir kazanın içinde kaynatılan cevt boya katılır. Kaynayan su yeşil bir renk aldığında boyanacak ip karışım içine konulur tekrar kısa bir süre kaynatılarak ateşten indirilir ve soğumaya bırakılır.
Açık yeşil elde edilmek istenilirse su dolu bir kazanda kaynayan ipin içine ketren dikeni külü katılır. Uçuk yeşil denilen bir renk ortaya çıkar.
Siyah (Gara) : Hasan Dağı çevresinde bulunan ve daş gara boya diye tanınan boyayıcı bir maddeden yapılır.
Sarı: İpin bağ yaprağı ve san saman ile birlikte kaynatılmasından elde edilir.
İplerin doğal ve bitkisel boyalar ve sentetik boyanın karışımı bir renkle boyanmasında ise şöyle bir yol izlenir:
Kırmızı: İp palamut kabuğu (pelit) ve şap ile birlikte bir gün boyunca kaynatıldıktan sonra içine kırmızı renkli sentetik boya katılır ve ipler kırmızı bir görünüm alıncaya kadar yemden kaynatılır. İkinci bir yöntemle ise ceviz yaprağı ve ceviz tetiri (yeşil cevizin dış kabuğu) bir arada kaynatıldıktan sonra üzerine kırmızı renkli sentetik boya (paket boya) ilave edilir ve tekrar kaynatılır.
Yeşil : Su dolu bir kazanda kaynayan ipin içine cevt katılır. Kaynamakta olan karışıma yeşil renk sentetik boya (paket boya) ilave edilir. Yeniden bir süre daha kaynatılır.
Kirli Beyaz: İpin yabani erik ve şap ile birlikte kaynatılmasıyla elde edilir.
Lacivert : İp şap ve sirkeyle birlikte kaynatıldıktan sonra karışım içine lacivert renkli sentetik boya katılıp tekrar kaynatılır.
Hayvan figürleri arasında daha çok kuş,kartal ve kelebek figürleri bulunur. Kuş daha çok sandalye minderleri üzerinde işlenir. Âdeta çocuk resimlerine benzer. Halı göbeğin dar yüzlerindeki kelle adıyla anılan süslemeler halk arasında kartal ismiyle de bilinir. Kelebek figürleri ise şematize edilerek sunulur.
Manzaralı halılar yörede yeni gelişmektedir: 1960 senelerinden önce dokunan halılarda manzara yok denecek kadar azdır. Bu tarihten sonra yaygınlaşır. Genellikle halının kenar bordürlerinde bir duvarla çevrilmiş bahçeli camiler ve bunların arasındaki ağaç resimlerine rastlanır. Ağaçlar çoğunlukla söğüt ağacı gibi top gövdeli işlenir. Bazı halılarda ise, kenar bordur üzerinde selvi ağacına benzeyen kavak ağaçlan ve halının içinde de çifte minareli cami ve mihraptan camiye sarkan kandil motifi dikkati çeker.
Taşpınar’da Dokunan Halı Çeşitleri
Taşpınar’da 1950 yıllarında önce yatak halısı, sedir halısı, yan halısı, seccade halısı, yastık halısı, heybe halısı ve eğerlik halısı tipleri dokunmaktaydı. Günümüzde seccade, yastık ve heybe halısı dışındakiler unutulmuş durumdadır.
Yatak halısı:
Devrinde yatak, yorgan yerine kullanılmaktaydı. Bir insanın altına ala bileceği veya üstüne arta bileceği büyüklükteki bu halılar halk arasında yatak halısı adıyla anılmaktaydı. Uzun tüylü (hav) bu halıların zemini, halk arasında it izi veya kedi izi adıyla anılan, köpek veya kedinin ayak izlerine benzeyen üç dilimli (loplu) desenlerle süslüydü. Hah zemini çoğunlukla beyaz desenler, san,kırmızı ve kahverengi tonlara sahipti.
Sedir halısı:
Pencere altlarına topraktan yapılmış sedir (makat) üzerine örtmek için dokunuyordu. Genellikle 500×100 cm ölçülerindeydi. Desenlerin yörede dokunan ve halk arasında toplu kilim diye bilinen kilim desenlerine benziyordu. Kenar bordürlerinde de çoğunlukla deve tabanı motifleri yer almaktaydı.
Yan halısı:
Devrimde çift halı ismiyle de anılıyordu. Sedir halısı uzunluğunda fakat daha genişti. İki parça halin de dokunan halılardan her biri 500×140 cm uzunluğundaydı. İki hah yan yana serildiğinde bugünkü taban halılarını büyüklüğünü veriyordu. Oda süslemesinde ortaya serilen toplu kilimin iki yanına seriliyordu. Günümüz de tek parça halinde taklidi örnekleri dokunmaktadır.
Eğerlik halısı:
At, eşek, deve gibi binek hayvanlarının sırtını örtmek için dokunmaktaydı. Yaklaşık 80×60 cm ölçülerindeydi. Diğer halılar ise, günümüzde dokunan örneklerine benzemekteydi.
Günümüz Taşpınar halılarında yaklaşık 1960 yıllarından bu yana taban halısı, kelle halısı, çift halı, somya halısı, çeyrek halı, seccade halısı, namazla halısı, yastık, minder ve heybe halıları dokunmaktadır.
Taban Halısı :
Büyük oda veya salona sermek için dokunur. Yaklaşık 3.50×2.10-3.60×2.20 veya 400×2.30 cm ölçülerindedir. Büyüklüğü 6 metre kare ile 10 metre kare arasında değişir. Genellikle 13-16 çile ipten dokunur.
Taban halıları genellikle göbeklidir. Göbek şekli taban göbek adıyla isimlendirilir, göbeğin iki ucunda kelle adı verilen stilize edilmiş kartal motifleri yer alır. Köşeleri taban köşe, çingıllı köşe, salkım köşe ve gül köşe ayak bölümü ise gül ayak, Osmanlı ayak, el motifli ayak, çapar ayak ve kamalı ayak sandık bölümü, merdivenli sandık, kamalı sandık, güllü sandık, sallama bölümü ise boncuklu sallama, düz sallama ve çiçekli sallama desenleriyle karakteristiktir.
Kelle Halısı :
Taban halısının bir boy küçüğüne kelle halısı denir. Büyüklüğü 4 metrekare ile 6 metrekare arasında değişir. Yaklaşık 300×280 cm boyutlarındadır. Desen özellikleri taban haklarına benzer.
Çift Halı:
İki hah uç uca dokunduğu için bu isimle bilinir. Halk arasında orta halısı ismiyle de anılır. Kelle halısının bir boy küçüğüdür. Yaklaşık 3.50 metrekare büyüklüğünde ve 2.20 x 1.20 cm boyutlarındadır. İki halı yan yana serildiğinde taban halısı büyüklüğünde yer kaplar. Çivil göbek,çapar ayak, çingıllı ve yelekli köşe, kamalı ve kapamalı desenleriyle süslüdür.
Somya Halısı :
Sedir halısı ve divan halısı isimleriyle de bilinir. Somya üzerini örtmek içinde kullanılır. Çift halılar gibi, iki tanesi birleşik (uç uca) dokunur. Yaklaşık 2 metrekare büyüklüğünde ve 1.80×100 cm. ölçülerindedir. Civil ve uzun göbeğin küçültülmüş şekilleri, boncuklu ve yıldızlı şekilli sallama, salkım ve yelekli köşe, kapama sandık ve çapar ayak desenleriyle süslüdür.
Çeyrek Halı:
Halk arasında oda halısı ismiyle de bilinir. Küçük odalara veya taban halısının yetmediği yerlere serilir. Büyüklük açısından bugünkü örneklik halılara benzer. Uzun göbek, yelekli köşe desenleriyle ünlüdür.
Seccade Halısı :
Duvara asmak için dokunur. Üzerinde namaz kılınmaz. Genellikle 2.30×1.20 cm. ölçülerindedir. Zemini mihraplı veya göbeklidir. Desenlerine göre kandilli,camili,minareli gibi isimler alırlar.
Namazlık Halısı :
Üzerinde namaz kılmak için dokunur. 100×80 cm. ölçülerindedir. Diğer haklardan farklı olarak desenleri arasında sallama yoktur.
Yastık Halısı :
İnsanların otururken sırtını duvara dayamak üzere dokunmuş halılardır. Genellikle 110×50-60 cm. boyutlarındadır. Eski örnekleri göbekli, zincirli ve tin-yarma desenleriyle tanınır.
Göbeklilerde ortada yuvarlak bir madalyon,iki dar yüzünde de küçük madalyonlar yer alır. Zincirli yastıklarda göbeğin iki yanında zincire benzer desenler bulunur. Tin-yarma desenlilerde ise halı yüzeyi halkın kılıç dediği geometrik desenlerle doldurulur. Günümüz yastık halılarında benzer desenlere rastlanmaktadır.
Minder Halısı:
Yere ve veya eve gelen misafirin altına sermek için dokunur. İçi yün ile doldurulan minderler genellikle 70×70 cm. ölçülerindedir. Kelleli minder, emprime modeli minder, çiçekli minder, nakışlı (resimli) minder.,kazak modelli minder gibi desenlerine göre isimler alan çeşitleri mevcuttur. Son yıllarda 40×40 cm. boyutlarında sandalye minderleri de dokunmaya başlanmıştır.
Heybe Halısı:
İçinde eşya taşımak için kullanılır. Eskiden ağız kısımları deri ile kaplanır (saraçlanır) ve kilitlenirdi. Günümüzde çok az dokunmaktadır.
Taşpınar Halılarını Diğer Yöre Halılarından Ayıran En Önemli Özelliği :
Dokumada uygulanan atkı sayısının 2′den fazla olmasıdır. Bu sayı dokuyucunun isteğine göre değişir. Bazen 4 atkı atıldığı da görülmektedir.
http://www.genelbilge.com/taspinar-halilari.html/
Taşpınar Aksaray-Adana yolu üzerinde, Aksaray’a 27 km. uzaklıkta bir kasabadır. Günümüzde Taşpınar merkezde ve çevre köylerde dokunan halılar, Taşpınar halıları adıyla tanınmaktadır. Coğrafik bakımdan Taşpınar, Konya ovasında, çevresine göre yüksek bir tepe üzerine kurulmuştur. Yaklaşık 3000 nüfusludur. Halkın büyük bir bölümü ovada ve Hasan dağı eteklerinde bulunan yaylalarda yaşar. Geçim kaynağı tarım, hayvancılık ve halıdır. Ancak yerleşim yerinin yüksek bir yerde olması ve topraklarının tarıma fazla elverişli olmayışı bölgedeki halıcılığın önem kazanmasını sağlayan bir etkendir. Tarihi kaynaklarda “Taşpınar’ın ilk kez Yavuz Sultan Selim devrinde Azerbaycan’dan gelen bir Türk kavmi tarafından kurulduğu (1515) fakat iklimin elverişsizliği nedeniyle köyü kuranların Taşpınar’ın bugünkü Hatamış bucağına taşıdıktan ve orada Taşpınar mahallesini kurduklarını boş kalan köye de Hasan dağı eteklerindeki bugünkü Tekans köyünde yaşayanlar, Tanzimat’tan sonra gelip yerleştikleri” belirtilmektedir. Buda bugünkü Taşpınar kasabasını 150 sene kadar önce kurulduğunu göstermektedir.
Taşpınar Halıcılığının Tarihçesi
Taşpınar halıcılığının tarihçesi hakkındaki bilgilerimiz yeterli değildir. Her ne kadar bazı kaynaklardan 14.yy. da İbn-i Batuta’nın Mısır, Hindistan ve Çine ihraç edildiğini söylediği Aksaray halılarının Taşpınar halısı olduğu iddia edilmekteyse de herhangi bir delil yoktur. Köyün ileri gelen yaşlıları Tekanz köyünden Taşpınar’a geldiklerinde halı ve kilim dokumasını bildiklerini,bunun Taşpınar’da da sürdürdüklerini atalarından duyduklarını söylemekteler ise de o tarihten günümüze gelen halı kilim örneği mevcut değildir. Bugün Taşpınar, Aksaray yöresindeki köyler ve Aksaray’daki camilerde bazı kişilerin evlerinde bulunan Taşpınar halılarının en eskileri 1900yıllanndan öteye gitmektedir.
Teknik Özellikler
Eski Taşpınar halılarının çok iyi bir kaliteye sahip olduğunu günümüze gele bilen örneklerden anlıyoruz: 1900-1950 yıllan arasında dokunan Taşpınar halılarında 45×50,50×55 düğüm mevcuttur. Bu sayılar yakın ölçüler içinde değişmektedir. Hav yüksekliği ise 1cm’dir. Türk Standartları Enstitüsü’nün 1967 yılı raporlarında Taşpınar halıları ince sınıf olarak nitelendirilmiştir: Arış, Argaç ve ilme ipleri yündür. Endeki düğüm sayısı 40, boydaki düğüm sayısı 45 (40×45), dm karedeki standart düğüm sayısı 1800, dm karedeki en düşük düğüm sayısı 1740, numara ve kat adedi 3 çift, dm karedeki ilme ipliği bükümü 100-120′dir.
Çözgü ipliği 3/2 numara, büküm sayısı 250, atkı ipliği 3/2 numara, büküm sayısı 175′dir. Hav yüksekliği ise 5-7 mm’dir.
Günümüz Taşpınar halılarında kalite halk arasında, ıstara gerilen (çözülen) ip sayısına göre hesaplanır. Istara gerilen 20 çift ipe çile denir. Yani, 40 tek ip (20×2=40) bir çile’yi meydana getirir. Halıların büyüklük ve küçüklükleri de çile sayısına göre değişir. Örneğin 6m karelik bir taban nakşında 13 veya 16 çile (16×40=840) tek ip, 3 m karelik bir halıda 7-8 çile ip kullanılır. Her 10×10 cm de 33×33 veya 30×30 düğüm yer hav yükseldiği ise genellikle l cm’dir.
Dokumada Kullanılan Araçlar ve Dokuma Tekniği
Tezgah: Taşpınar’da hak dokuma tezgahına ıstır veya hana denir. Yaklaşık 1950 yıllarına kadar kertme ısdar diye bilmedik tezgahlar kullanılmış, 1960 senelerinden itibaren modern tezgahlar yaygınlaşmıştır.
Dokumada yöresel değimler ise
Kirkit: Vurma tarağı olarak bilinir ve yine dokunan hav yüksekliğini düzeltmek için kirkit özelliğine sahip halkın tarama tarağı olarak adlandırdığı aletten de yararlanılır.
Ayrıca bıçak, makas (sındı) gibi aletlerden de yararlanılır.
Yörede; tezgaha dik geçirilen iplere çözgü, çözgü aralarında yan atılan iplere ara geçki (atkı), düğüm iplerine de ilme veya düğüm denir. Çözgü ve düğüm ipleri çift ara geçki ipleri tek ve az bükümlüdür. Dokumada kullanılan düğüm tekniği (gördes) Türk düğümüdür.
Dokumada Kullanılan Malzemeler
Taşpınar halılarının malzemesi yündür. Yün koyun besleyen ailelerde kendi koyunlarından elde edilir. Koyunu bulunmayanlar pazardan hazır ip veya yün alırlar. Dokuyucular ev ipi tercih edilir.
Kirmen: Liflerin bükülmesini sağlayan en eski yöntemlerden birisidir. Lif ele dolanarak kirmen ucuna yerleştirilen ucun elle çevrilmesi sonucu iplik oluşturulur. Çıkrık iplik eğirmede kullanılan çıkrık başlangıçta hem el hem de ayak hareketiyle çakıştırıldığından yorucu olmuş ve bundan 5 – 6 yıl önce yerini aynı adı taşıyan fakat daha gelişmiş olan elektrikli bir sisteme bırakmıştır. Taşpınar köyünde halen daha her iki çıkrıktan da yararlanılmaktadır.
İğ: iğ diğer araçlar gibi liflerin ip haline getirilmelerini sağlayan bir malzemedir. Bütün bu araçlarla ip haline getirilen lifler boyamaya tabi tutulur.
Kullanılan İpler ve Boyanışları
Günümüz Taşpınar halılarında koyu renkler hakimdir. Kırmızı, mavi, lacivert, kahverengi, yeşil, gri ve beyaz en çok görülen renklerdir.
Taşpınar halılarında 1950 yıllarına kadar doğal malzemeler ve bitkilerden elde edilen boyalar kullanılmış bu tarihten sonra sentetik boyalar yaygınlaşmıştır. Günümüz de doğal malzemelerde bitkilerden elde edilen boyalarla sentetik boyalar karıştırılarak uygulanmaktadır. Sadece doğal ve bitkisel boyalarla boyanıp dokunan halılarda vardır. Doğal bitkisel boyaların yapılmasında, yöresel isimlerinde, kök boya, bağ yaprağı, ketren dikeni, hölmez otu,yabani erik (dağ eriği) ile yanmış meşe ağacı külü ve halk arasında daş (taş) kar boya diye bilinen maddelerden yararlanılır. Boyama sırasında karışım içine şap veya tuz katılır. Bu renklerin eldesi şöyledir:
Kırmızı: kök boyadan elde edilir. Kök boya su dolu bir kazan içinde iple birlikte kaynatılır. Kırmızı renk elde edildikten sonra indirilip ipler çıkartılır. Geri kalan suya halk arasıda aşgar denir. Aşgar aynı zamanda katalizör olarak da kullanılır. Aşgar içine kırmızı renkli sentetik boya katılarak ip ile birlikte kaynatıldığında solmayan bir kırmızı elde edilir.
Kahverengi: Palamut, şap ile birlikte kaynatılır. İçerisine boyanacak ipler katılıp yeniden kaynatılır. Kahve rengi bir renk ortaya çıkar.
Açık Kahverengi (Cevt): Hasan Dağı yöresinde yetişen ve halk arasında cevt adıyla tanınan pelit’e (palamut) benzer boyacı bir bitkiden elde edilir. Cevt bulunamadığı zamanda pelit’den (palamut) yapılır.
Koyu Kahverengi (Deve Tüyü): Halk arasında daha çok deve tüyü adıyla tanınan koyu kahverengi, halk arasında hölmez otu ve ketren dikeni diye bilinen bitkilerden elde edilir; bir kazan içinde kaynatılan İpe hölmez otu ve ketren dikeni külü karıştırılır ve bir süre daha kaynatılır. Koyu kahverengi bir renk ortaya çıkar.
Gri (Pisi Tüyü) : Halk arasında gri renk pisi tüyü adıyla tanınır. Yanmış meşe ağacı külüyle yapılır. Bir kazan da iple birlikte kaynayan suyun içine yanmış meşe ağacı külü katılır. Renk gri bir görünüm aldığında kazan ateşten alınıp soğumaya bırakılır.
Yeşil : Cevt ve bağ yaprağından yapılır. Bir kazanın içinde kaynatılan cevt boya katılır. Kaynayan su yeşil bir renk aldığında boyanacak ip karışım içine konulur tekrar kısa bir süre kaynatılarak ateşten indirilir ve soğumaya bırakılır.
Açık yeşil elde edilmek istenilirse su dolu bir kazanda kaynayan ipin içine ketren dikeni külü katılır. Uçuk yeşil denilen bir renk ortaya çıkar.
Siyah (Gara) : Hasan Dağı çevresinde bulunan ve daş gara boya diye tanınan boyayıcı bir maddeden yapılır.
Sarı: İpin bağ yaprağı ve san saman ile birlikte kaynatılmasından elde edilir.
İplerin doğal ve bitkisel boyalar ve sentetik boyanın karışımı bir renkle boyanmasında ise şöyle bir yol izlenir:
Kırmızı: İp palamut kabuğu (pelit) ve şap ile birlikte bir gün boyunca kaynatıldıktan sonra içine kırmızı renkli sentetik boya katılır ve ipler kırmızı bir görünüm alıncaya kadar yemden kaynatılır. İkinci bir yöntemle ise ceviz yaprağı ve ceviz tetiri (yeşil cevizin dış kabuğu) bir arada kaynatıldıktan sonra üzerine kırmızı renkli sentetik boya (paket boya) ilave edilir ve tekrar kaynatılır.
Yeşil : Su dolu bir kazanda kaynayan ipin içine cevt katılır. Kaynamakta olan karışıma yeşil renk sentetik boya (paket boya) ilave edilir. Yeniden bir süre daha kaynatılır.
Kirli Beyaz: İpin yabani erik ve şap ile birlikte kaynatılmasıyla elde edilir.
Lacivert : İp şap ve sirkeyle birlikte kaynatıldıktan sonra karışım içine lacivert renkli sentetik boya katılıp tekrar kaynatılır.
Hayvan figürleri arasında daha çok kuş,kartal ve kelebek figürleri bulunur. Kuş daha çok sandalye minderleri üzerinde işlenir. Âdeta çocuk resimlerine benzer. Halı göbeğin dar yüzlerindeki kelle adıyla anılan süslemeler halk arasında kartal ismiyle de bilinir. Kelebek figürleri ise şematize edilerek sunulur.
Manzaralı halılar yörede yeni gelişmektedir: 1960 senelerinden önce dokunan halılarda manzara yok denecek kadar azdır. Bu tarihten sonra yaygınlaşır. Genellikle halının kenar bordürlerinde bir duvarla çevrilmiş bahçeli camiler ve bunların arasındaki ağaç resimlerine rastlanır. Ağaçlar çoğunlukla söğüt ağacı gibi top gövdeli işlenir. Bazı halılarda ise, kenar bordur üzerinde selvi ağacına benzeyen kavak ağaçlan ve halının içinde de çifte minareli cami ve mihraptan camiye sarkan kandil motifi dikkati çeker.
Taşpınar’da Dokunan Halı Çeşitleri
Taşpınar’da 1950 yıllarında önce yatak halısı, sedir halısı, yan halısı, seccade halısı, yastık halısı, heybe halısı ve eğerlik halısı tipleri dokunmaktaydı. Günümüzde seccade, yastık ve heybe halısı dışındakiler unutulmuş durumdadır.
Yatak halısı:
Devrinde yatak, yorgan yerine kullanılmaktaydı. Bir insanın altına ala bileceği veya üstüne arta bileceği büyüklükteki bu halılar halk arasında yatak halısı adıyla anılmaktaydı. Uzun tüylü (hav) bu halıların zemini, halk arasında it izi veya kedi izi adıyla anılan, köpek veya kedinin ayak izlerine benzeyen üç dilimli (loplu) desenlerle süslüydü. Hah zemini çoğunlukla beyaz desenler, san,kırmızı ve kahverengi tonlara sahipti.
Sedir halısı:
Pencere altlarına topraktan yapılmış sedir (makat) üzerine örtmek için dokunuyordu. Genellikle 500×100 cm ölçülerindeydi. Desenlerin yörede dokunan ve halk arasında toplu kilim diye bilinen kilim desenlerine benziyordu. Kenar bordürlerinde de çoğunlukla deve tabanı motifleri yer almaktaydı.
Yan halısı:
Devrimde çift halı ismiyle de anılıyordu. Sedir halısı uzunluğunda fakat daha genişti. İki parça halin de dokunan halılardan her biri 500×140 cm uzunluğundaydı. İki hah yan yana serildiğinde bugünkü taban halılarını büyüklüğünü veriyordu. Oda süslemesinde ortaya serilen toplu kilimin iki yanına seriliyordu. Günümüz de tek parça halinde taklidi örnekleri dokunmaktadır.
Eğerlik halısı:
At, eşek, deve gibi binek hayvanlarının sırtını örtmek için dokunmaktaydı. Yaklaşık 80×60 cm ölçülerindeydi. Diğer halılar ise, günümüzde dokunan örneklerine benzemekteydi.
Günümüz Taşpınar halılarında yaklaşık 1960 yıllarından bu yana taban halısı, kelle halısı, çift halı, somya halısı, çeyrek halı, seccade halısı, namazla halısı, yastık, minder ve heybe halıları dokunmaktadır.
Taban Halısı :
Büyük oda veya salona sermek için dokunur. Yaklaşık 3.50×2.10-3.60×2.20 veya 400×2.30 cm ölçülerindedir. Büyüklüğü 6 metre kare ile 10 metre kare arasında değişir. Genellikle 13-16 çile ipten dokunur.
Taban halıları genellikle göbeklidir. Göbek şekli taban göbek adıyla isimlendirilir, göbeğin iki ucunda kelle adı verilen stilize edilmiş kartal motifleri yer alır. Köşeleri taban köşe, çingıllı köşe, salkım köşe ve gül köşe ayak bölümü ise gül ayak, Osmanlı ayak, el motifli ayak, çapar ayak ve kamalı ayak sandık bölümü, merdivenli sandık, kamalı sandık, güllü sandık, sallama bölümü ise boncuklu sallama, düz sallama ve çiçekli sallama desenleriyle karakteristiktir.
Kelle Halısı :
Taban halısının bir boy küçüğüne kelle halısı denir. Büyüklüğü 4 metrekare ile 6 metrekare arasında değişir. Yaklaşık 300×280 cm boyutlarındadır. Desen özellikleri taban haklarına benzer.
Çift Halı:
İki hah uç uca dokunduğu için bu isimle bilinir. Halk arasında orta halısı ismiyle de anılır. Kelle halısının bir boy küçüğüdür. Yaklaşık 3.50 metrekare büyüklüğünde ve 2.20 x 1.20 cm boyutlarındadır. İki halı yan yana serildiğinde taban halısı büyüklüğünde yer kaplar. Çivil göbek,çapar ayak, çingıllı ve yelekli köşe, kamalı ve kapamalı desenleriyle süslüdür.
Somya Halısı :
Sedir halısı ve divan halısı isimleriyle de bilinir. Somya üzerini örtmek içinde kullanılır. Çift halılar gibi, iki tanesi birleşik (uç uca) dokunur. Yaklaşık 2 metrekare büyüklüğünde ve 1.80×100 cm. ölçülerindedir. Civil ve uzun göbeğin küçültülmüş şekilleri, boncuklu ve yıldızlı şekilli sallama, salkım ve yelekli köşe, kapama sandık ve çapar ayak desenleriyle süslüdür.
Çeyrek Halı:
Halk arasında oda halısı ismiyle de bilinir. Küçük odalara veya taban halısının yetmediği yerlere serilir. Büyüklük açısından bugünkü örneklik halılara benzer. Uzun göbek, yelekli köşe desenleriyle ünlüdür.
Seccade Halısı :
Duvara asmak için dokunur. Üzerinde namaz kılınmaz. Genellikle 2.30×1.20 cm. ölçülerindedir. Zemini mihraplı veya göbeklidir. Desenlerine göre kandilli,camili,minareli gibi isimler alırlar.
Namazlık Halısı :
Üzerinde namaz kılmak için dokunur. 100×80 cm. ölçülerindedir. Diğer haklardan farklı olarak desenleri arasında sallama yoktur.
Yastık Halısı :
İnsanların otururken sırtını duvara dayamak üzere dokunmuş halılardır. Genellikle 110×50-60 cm. boyutlarındadır. Eski örnekleri göbekli, zincirli ve tin-yarma desenleriyle tanınır.
Göbeklilerde ortada yuvarlak bir madalyon,iki dar yüzünde de küçük madalyonlar yer alır. Zincirli yastıklarda göbeğin iki yanında zincire benzer desenler bulunur. Tin-yarma desenlilerde ise halı yüzeyi halkın kılıç dediği geometrik desenlerle doldurulur. Günümüz yastık halılarında benzer desenlere rastlanmaktadır.
Minder Halısı:
Yere ve veya eve gelen misafirin altına sermek için dokunur. İçi yün ile doldurulan minderler genellikle 70×70 cm. ölçülerindedir. Kelleli minder, emprime modeli minder, çiçekli minder, nakışlı (resimli) minder.,kazak modelli minder gibi desenlerine göre isimler alan çeşitleri mevcuttur. Son yıllarda 40×40 cm. boyutlarında sandalye minderleri de dokunmaya başlanmıştır.
Heybe Halısı:
İçinde eşya taşımak için kullanılır. Eskiden ağız kısımları deri ile kaplanır (saraçlanır) ve kilitlenirdi. Günümüzde çok az dokunmaktadır.
Taşpınar Halılarını Diğer Yöre Halılarından Ayıran En Önemli Özelliği :
Dokumada uygulanan atkı sayısının 2′den fazla olmasıdır. Bu sayı dokuyucunun isteğine göre değişir. Bazen 4 atkı atıldığı da görülmektedir.
http://www.genelbilge.com/taspinar-halilari.html/
halıda renk ve desen olusumu
Halıda Renk ve Desen Oluşumu
İslâmiyet öncesi Türk halılarında ejder ve kuş resimleri ağırlıklı olmak üzere diğer hayvan resimleri halıda simetrik bir şekilde işlenmiştir. Renk olarak koyu mavi, kırmızı, yeşil renkler hakim renk olarak kullanılmıştır. Selçuklu dönemi halılarında ise geometrik desenlerin hakim olduğu büyük küçük madalyonlar halıda yer almıştır. Bu halılarda dal, yaprak, gül gibi tabiatta bulunan çiçekler süs olarak bulunmaz. Türk kızı karşısında hiçbir model bulunmadan, basit çizgilerden binbir çeşit yaratmış ve bu şekilleri halıya uyumlu bir şekilde aksettirmiştir. Selçuklulardan sonra günümüze kadar gelen zaman dilimi içinde bu asil şekiller devam etmekle beraber, gül, çiçek, sarmaşık, dal, yaprak gibi şekiller ağırlık kazanmış ve desen olarak kullanılmıştır.
Bugün desinatörler çok çeşitli motiflerden faydalanarak halı desenlerini çizmekte ve bunları halı dokuyanlara hazır olarak vermektedirler. Böyle olunca nakışlardaki asalet, düşüncelerdeki yaratma yeteneği kaybolmuş, taklide yönelik modeller çizilerek halılar bu modellerin ışığında dokunmaya başlanmıştır. Ülkemizde dokunan halılarda Türk motifleri hakim desen olarak yerini almıştır. Halıda çiğ renklerden kaçınılmış, koyu mavi, koyu kırmızı, yeşil, krem, kahverengi, sarı ve az olarak da siyah-beyaz renkler hakim renk olmuştur. Genellikle Anadolu’da dokunan halılarda sümbül, karanfil, lâle, nar çiçeği, çilek, asma filizi, çalı, çengel, mezar taşı, kilit, leğen, ibrik, sakal tarafı, güvercin, gonca, gül, çiçek demeti, kandil ve sarmaşık motifleri desen olarak kullanılmıştır.
Yine İslâmiyet’ten önce Türk halılarında bulunan gamalı haç şeklindeki çapraz hatlar, halıda desen olarak işlenmiştir. Motiflerdeki renk uyumuna özen gösterilmesi, halının güzel bir görünüme sahip olması için ön şart olarak düşünülmüştür.
Halılar üzerine ilk araştırmalar
Halılar üzerine ciddi araştırmalar, 96 yıl kadar önce 1891′de Viyana Halı Sergisi kitabının yayınlanmasıyla başlamış olup, bunda bazı eski halılara adeta dini bir önem verilmiştir. 1891′de K.K. Österreichischen Handelsmuseum bu sergiden üç ciltlik folio yayınlamış, bazıları renkli olarak en mühim parçalardan 100 levha ile resimlendirilmiştir. Katalog Der Ausstellung Orientalischer Teppiche, A. Riegl. Bu eseri 1907′de bir ek cilt, 1908′de Martin’in Halı Tarihi, nihayet 1911′de Münih sergisinin büyük kitabı takip etmiştir. Martin’in çok pahalı, büyük ve kıymetli kitabı, bir sıra ciddi kitapların gittikçe artan sayıda yayınlanmasına yol aça, teşvik etti. Ayrıca çeşitli dergilerde yayınlanan yüzlerce makale, halı sanatını ilmi bir saygı havasına soktu.
Daima Türklerin yaşadığı ülkelerde ortaya çıkan halının tarihi, sıkı sıkıya Türklere bağlı olduğu gibi, Büyük Selçuklu Sultanlığı devrinde kurulan devletlerle, bunun tekniğini önce İslâm alemine, sonra bütün dünyaya tanıtan da Türkler olmuştur. Bununla beraber, Büyük Selçuklulardan halı kalmamış, Anadolu Selçukları’ndan gelen Konya halıları yirminci yüzyıla kadar gelişen halı sanatının temeli olmuş, yedi asır boyunca Türk Halı Sanatı aralıksız, daima yeni tiplerin yaratıldığı parlak bir gelişme göstermiştir.
Pazırık Kurganında bulunan Halı
Altay’larda beşinci Pazırık kurganında buzullar içinden çıkarılan en eski halı Asya Hunları bölgesinden gelmektedir. Aslında bunun bulunduğu yer kürk ve hayvan postunun kullanıldığı, hakim olduğu bir bölgedir. Asya Hunları bu motifleri maden eserlerinde de değerlendirmişlerdir. Buna karşılık iç geniş bordürde görülen rengeyikleri, bu bölgenin faunasına girmektedir.
Beşinci kurganda bulunan bu halı inanılmaz inceliği, yüksek kalitesi, motiflerinin zenginliği ve özellikleri ile dikkati çeker. Buzul haline gelmiş bir kurgan odasında, mumyalanmış ölü at, dört tekerlekli araba ve diğer ev eşyaları arasında bulunan bu halı, ilk defa 1953′de yayınlanarak çok geniş ilgi uyandırmış daha sonra etraflıca tanıtılmıştır. Halı 1.89 x 2 m. boyutlu ve çok ince yünden (iplik) yapılmış olup, 10 cm2 de 36.000 Gördes düğümü ile inanılmaz ve daha sonraları erişilmemiş bir ustalık eseridir.
Halı, süvari figürlerinden geniş bordur, geyik figürlerinden ikinci geniş bordur, grifonlardan bir iç ve bir dış dar bordur, zeminde 24 kare halinde haçvarî çiçeklerden, kırmızı zemin üzerine beyaz, sarı ve mavi renklerin hakim olduğu dama tahtasına benzer bir örnek göstermektedir. Rudenko, kurgandaki eşya ile halıyı İskit’lere mal ederek M.Ö. 5. yüzyıla tarihlendirmistir.
Daha sonraki yayımlarda Ghirsman ve Bussagli, M.Ö. 4-3. yüzyıllara koymuşlar, nihayet Mongait, birçok araştırıcıların M.Ö. 3. yüzyıl ile İsa’nın doğumu arasındaki yıllara tarihlendirmeyi uygun bulduğunu belirtmiştir. Daha sonra J. Zick-Nissen ise, halının M.Ö. 5. yüzyılda Susa ve Frigya arasında herhangi bir merkezde yapılabileceğini, sanat geleneklerinin Kuzey-Batı İran’ı işaret ettiğini ileri sürmüştür. Bununla beraber, ölülerin gömülmesi âdetleri, mumyalanmış ölülerin tipleri ve Altay bölgesinin tarihi ile komşu kurganlarda çıkan diğer eserler karşılaştırılınca, halının Asya Hunları’na ve M.Ö. 3-2. yüzyıllara mal edilmesi akla yakın gelmektedir. Bu arada Asurlular’ın Minova Kuyuncuk Saray’ında M.Ö. 8. yüzyıla ait taşa oyulmuş haçvarî dört yapraklı lotus çiçeği motifleri ile Ahamenişler’in Persepolis rölyeflerinde görülen kıyafetlerle süvari ‘tipleri ve geyik figürlerinin dış bordürdeki grifonlarla bir arada ele alınması çeşitli etkilerin başarı ile değerlendirildiğini göstermektedir. Bu ancak Asya’nın büyük kısmına hakim olan Hun İmparatorluğu’nun gerçekleştirebileceği bir gelişmedir.
İslâmiyet öncesi Türk halılarında ejder ve kuş resimleri ağırlıklı olmak üzere diğer hayvan resimleri halıda simetrik bir şekilde işlenmiştir. Renk olarak koyu mavi, kırmızı, yeşil renkler hakim renk olarak kullanılmıştır. Selçuklu dönemi halılarında ise geometrik desenlerin hakim olduğu büyük küçük madalyonlar halıda yer almıştır. Bu halılarda dal, yaprak, gül gibi tabiatta bulunan çiçekler süs olarak bulunmaz. Türk kızı karşısında hiçbir model bulunmadan, basit çizgilerden binbir çeşit yaratmış ve bu şekilleri halıya uyumlu bir şekilde aksettirmiştir. Selçuklulardan sonra günümüze kadar gelen zaman dilimi içinde bu asil şekiller devam etmekle beraber, gül, çiçek, sarmaşık, dal, yaprak gibi şekiller ağırlık kazanmış ve desen olarak kullanılmıştır.
Bugün desinatörler çok çeşitli motiflerden faydalanarak halı desenlerini çizmekte ve bunları halı dokuyanlara hazır olarak vermektedirler. Böyle olunca nakışlardaki asalet, düşüncelerdeki yaratma yeteneği kaybolmuş, taklide yönelik modeller çizilerek halılar bu modellerin ışığında dokunmaya başlanmıştır. Ülkemizde dokunan halılarda Türk motifleri hakim desen olarak yerini almıştır. Halıda çiğ renklerden kaçınılmış, koyu mavi, koyu kırmızı, yeşil, krem, kahverengi, sarı ve az olarak da siyah-beyaz renkler hakim renk olmuştur. Genellikle Anadolu’da dokunan halılarda sümbül, karanfil, lâle, nar çiçeği, çilek, asma filizi, çalı, çengel, mezar taşı, kilit, leğen, ibrik, sakal tarafı, güvercin, gonca, gül, çiçek demeti, kandil ve sarmaşık motifleri desen olarak kullanılmıştır.
Yine İslâmiyet’ten önce Türk halılarında bulunan gamalı haç şeklindeki çapraz hatlar, halıda desen olarak işlenmiştir. Motiflerdeki renk uyumuna özen gösterilmesi, halının güzel bir görünüme sahip olması için ön şart olarak düşünülmüştür.
Halılar üzerine ilk araştırmalar
Halılar üzerine ciddi araştırmalar, 96 yıl kadar önce 1891′de Viyana Halı Sergisi kitabının yayınlanmasıyla başlamış olup, bunda bazı eski halılara adeta dini bir önem verilmiştir. 1891′de K.K. Österreichischen Handelsmuseum bu sergiden üç ciltlik folio yayınlamış, bazıları renkli olarak en mühim parçalardan 100 levha ile resimlendirilmiştir. Katalog Der Ausstellung Orientalischer Teppiche, A. Riegl. Bu eseri 1907′de bir ek cilt, 1908′de Martin’in Halı Tarihi, nihayet 1911′de Münih sergisinin büyük kitabı takip etmiştir. Martin’in çok pahalı, büyük ve kıymetli kitabı, bir sıra ciddi kitapların gittikçe artan sayıda yayınlanmasına yol aça, teşvik etti. Ayrıca çeşitli dergilerde yayınlanan yüzlerce makale, halı sanatını ilmi bir saygı havasına soktu.
Daima Türklerin yaşadığı ülkelerde ortaya çıkan halının tarihi, sıkı sıkıya Türklere bağlı olduğu gibi, Büyük Selçuklu Sultanlığı devrinde kurulan devletlerle, bunun tekniğini önce İslâm alemine, sonra bütün dünyaya tanıtan da Türkler olmuştur. Bununla beraber, Büyük Selçuklulardan halı kalmamış, Anadolu Selçukları’ndan gelen Konya halıları yirminci yüzyıla kadar gelişen halı sanatının temeli olmuş, yedi asır boyunca Türk Halı Sanatı aralıksız, daima yeni tiplerin yaratıldığı parlak bir gelişme göstermiştir.
Pazırık Kurganında bulunan Halı
Altay’larda beşinci Pazırık kurganında buzullar içinden çıkarılan en eski halı Asya Hunları bölgesinden gelmektedir. Aslında bunun bulunduğu yer kürk ve hayvan postunun kullanıldığı, hakim olduğu bir bölgedir. Asya Hunları bu motifleri maden eserlerinde de değerlendirmişlerdir. Buna karşılık iç geniş bordürde görülen rengeyikleri, bu bölgenin faunasına girmektedir.
Beşinci kurganda bulunan bu halı inanılmaz inceliği, yüksek kalitesi, motiflerinin zenginliği ve özellikleri ile dikkati çeker. Buzul haline gelmiş bir kurgan odasında, mumyalanmış ölü at, dört tekerlekli araba ve diğer ev eşyaları arasında bulunan bu halı, ilk defa 1953′de yayınlanarak çok geniş ilgi uyandırmış daha sonra etraflıca tanıtılmıştır. Halı 1.89 x 2 m. boyutlu ve çok ince yünden (iplik) yapılmış olup, 10 cm2 de 36.000 Gördes düğümü ile inanılmaz ve daha sonraları erişilmemiş bir ustalık eseridir.
Halı, süvari figürlerinden geniş bordur, geyik figürlerinden ikinci geniş bordur, grifonlardan bir iç ve bir dış dar bordur, zeminde 24 kare halinde haçvarî çiçeklerden, kırmızı zemin üzerine beyaz, sarı ve mavi renklerin hakim olduğu dama tahtasına benzer bir örnek göstermektedir. Rudenko, kurgandaki eşya ile halıyı İskit’lere mal ederek M.Ö. 5. yüzyıla tarihlendirmistir.
Daha sonraki yayımlarda Ghirsman ve Bussagli, M.Ö. 4-3. yüzyıllara koymuşlar, nihayet Mongait, birçok araştırıcıların M.Ö. 3. yüzyıl ile İsa’nın doğumu arasındaki yıllara tarihlendirmeyi uygun bulduğunu belirtmiştir. Daha sonra J. Zick-Nissen ise, halının M.Ö. 5. yüzyılda Susa ve Frigya arasında herhangi bir merkezde yapılabileceğini, sanat geleneklerinin Kuzey-Batı İran’ı işaret ettiğini ileri sürmüştür. Bununla beraber, ölülerin gömülmesi âdetleri, mumyalanmış ölülerin tipleri ve Altay bölgesinin tarihi ile komşu kurganlarda çıkan diğer eserler karşılaştırılınca, halının Asya Hunları’na ve M.Ö. 3-2. yüzyıllara mal edilmesi akla yakın gelmektedir. Bu arada Asurlular’ın Minova Kuyuncuk Saray’ında M.Ö. 8. yüzyıla ait taşa oyulmuş haçvarî dört yapraklı lotus çiçeği motifleri ile Ahamenişler’in Persepolis rölyeflerinde görülen kıyafetlerle süvari ‘tipleri ve geyik figürlerinin dış bordürdeki grifonlarla bir arada ele alınması çeşitli etkilerin başarı ile değerlendirildiğini göstermektedir. Bu ancak Asya’nın büyük kısmına hakim olan Hun İmparatorluğu’nun gerçekleştirebileceği bir gelişmedir.
haliciliğin teknik gelisimi
Halıcılığın Teknik Gelişimi
Kalite Tekniği ve Tezgah Yapısı
Halıda kalite dendiği zaman ilk akla gelen, halının belli bir ölçü birimi içindeki düğüm sayısıdır. Halının enine ve boyuna 1 cm2 içindeki düğüm sayısı, o halının kalitesini ortaya koymaktadır. Bu ölçü içindeki düğüm sayısı arttıkça buna bağlı olarak halının kalitesi de yükselmektedir. Ancak halının mükemmel bir kaliteye sahip olmasını etkileyen düğüm sayısı dışında diğer faktörler de vardır. Bunlar: Halıda kullanılan hammaddenin kalitesi, Boya kalitesi, motiflerin hatasız dokunması, desen yerleştirmedeki özen, renk uyumu gibi faktörlerdir. Bunların dışında, düğüm çeşitli ve halının istenen hav yüksekliğinde tıraş edilmesi de halının kalitesini etkileyen özelliklerdir.
Halı günümüzde genellikle dik tezgahlarda dokunmaktadır. Daha önceki yüzyıllarda olduğu gibi, halen Anadolu’nun bazı yörelerinde yatık yer tezgahlarında da halı dokunmaktadır. Bazı bölgelerimizde ise duvara dayalı seyyar tezgahlarla da halı dokunmaktadır. Istar diye de bilinen dik tezgahların yapısı şu şekildedir:
İki yan ağacı, alt ve üst bazılar, gücüleme çubuğu ve yatağı ile tezgahın iskeletinden oluşur. İskeletin yapısını boydan boya argaç denen çözgü ipi oluşturur. Dokunacak halının eni, boyu ve 10cm’deki düğüm sayısına göre yerde argaçlar hazırlanır. Bunlar çaprazlandıktan sonra üst bazıya sarılarak tezgaha alınır. Çözgüler alt bazıya çitileme çubuğu ile bağlanarak gerilir. Gücüleme tezgah üzerinde yapılır. Gücüleri açmak ve dolaşıklığı önlemek için, vargel ağacı ve dolaşık ağacı takılır.
Halıda üç önemli iplik sistemi vardır.[6] Bunlar; Çözgü, Atkı ve Düğüm ipidir. Anadolu halılarında 17. yüzyıla gelinceye kadar çözgülerde yün iplikler kullanılmıştır. Bu yüzyıldan sonra pamuk ipliği kullanılmıştır. Atkılarda ise devamlı olarak yün iplikler kullanılmıştır. Bugün de aynı sistemde halı dokunmaya devam edilmektedir. Yani çözgülerde pamuk ipliği, atkı ve düğümlerde yün ipliği kullanılmaktadır. İpek halılar ise, atkılar ve çözgülerde ipek iplik kullanılmaktadır.
http://www.genelbilge.com/taspinar-halilari.html/
Kalite Tekniği ve Tezgah Yapısı
Halıda kalite dendiği zaman ilk akla gelen, halının belli bir ölçü birimi içindeki düğüm sayısıdır. Halının enine ve boyuna 1 cm2 içindeki düğüm sayısı, o halının kalitesini ortaya koymaktadır. Bu ölçü içindeki düğüm sayısı arttıkça buna bağlı olarak halının kalitesi de yükselmektedir. Ancak halının mükemmel bir kaliteye sahip olmasını etkileyen düğüm sayısı dışında diğer faktörler de vardır. Bunlar: Halıda kullanılan hammaddenin kalitesi, Boya kalitesi, motiflerin hatasız dokunması, desen yerleştirmedeki özen, renk uyumu gibi faktörlerdir. Bunların dışında, düğüm çeşitli ve halının istenen hav yüksekliğinde tıraş edilmesi de halının kalitesini etkileyen özelliklerdir.
Halı günümüzde genellikle dik tezgahlarda dokunmaktadır. Daha önceki yüzyıllarda olduğu gibi, halen Anadolu’nun bazı yörelerinde yatık yer tezgahlarında da halı dokunmaktadır. Bazı bölgelerimizde ise duvara dayalı seyyar tezgahlarla da halı dokunmaktadır. Istar diye de bilinen dik tezgahların yapısı şu şekildedir:
İki yan ağacı, alt ve üst bazılar, gücüleme çubuğu ve yatağı ile tezgahın iskeletinden oluşur. İskeletin yapısını boydan boya argaç denen çözgü ipi oluşturur. Dokunacak halının eni, boyu ve 10cm’deki düğüm sayısına göre yerde argaçlar hazırlanır. Bunlar çaprazlandıktan sonra üst bazıya sarılarak tezgaha alınır. Çözgüler alt bazıya çitileme çubuğu ile bağlanarak gerilir. Gücüleme tezgah üzerinde yapılır. Gücüleri açmak ve dolaşıklığı önlemek için, vargel ağacı ve dolaşık ağacı takılır.
Halıda üç önemli iplik sistemi vardır.[6] Bunlar; Çözgü, Atkı ve Düğüm ipidir. Anadolu halılarında 17. yüzyıla gelinceye kadar çözgülerde yün iplikler kullanılmıştır. Bu yüzyıldan sonra pamuk ipliği kullanılmıştır. Atkılarda ise devamlı olarak yün iplikler kullanılmıştır. Bugün de aynı sistemde halı dokunmaya devam edilmektedir. Yani çözgülerde pamuk ipliği, atkı ve düğümlerde yün ipliği kullanılmaktadır. İpek halılar ise, atkılar ve çözgülerde ipek iplik kullanılmaktadır.
http://www.genelbilge.com/taspinar-halilari.html/
27 Mart 2012 Salı
taspinarhalisi tarihi gelisimi
Halıcılığın Tarihi ve Gelişimi
Halıcılığın günümüze gelinceye kadar hangi tarihlerde, nerelerde, kimler tarafından, ne şekilde dokunduğunu, arkeologların kazılarından elde ettikleri halı kalıntılarından ve bu alanda araştırma yapan bilim adamlarının çalışmalarından öğrenmekteyiz. Kazılardan elde edilen halı parçalarından, halının hangi zaman diliminde kimler tarafından dokunduğunu ve nasıl bir kalite özelliğine sahip olduğunu araştırmacılar ortaya koymuşlardır. Bu araştırmalardan elde edilen sonuçlara göre halıcılık eski tarihlerden bu yana boyamada, desende, düğüm tekniğinde ve ebatlarda gelişme göstererek günümüze kadar gelmiştir. Bu değişimlerin bir kısmı teknolojideki gelişmelere paralel olarak ortaya çıkmıştır. Dünya tekstil tarihinde yaklaşık 3000 yıldır temel yapısı değişmeden bu güne kadar önemini saklamış tek ürün el halısıdır.
İlk zamanlar insanların yaygı ve örtü ihtiyaçlarını karşılamak için meydana getirdikleri halı, sonraları değerli bir sanat eseri olarak sarayları, mabetleri ve şatoları süslemiş, ressamların tablolarına konu olmuştur. El dokusu halıcılığın çok eski bir geçmişi vardır. Arkeolojik araştırmalara göre tarihsel devirlerde yaşamış insanlar; ağaç kabuğu ve liflerini örerek ilk dokumayı meydana getirmişlerdir. Diğer dokumaları tarihin akışı içerisinde, insanlar hayat şartlarına göre oluşturmuşlardır.[1]
Ancak bunun yanında kalite açısından bir ilerleme olduğunu söylemek zordur. Çünkü en eski tarihlerde dokunmuş halıların kalitesine (düğüm sayısına) bugün dahi erişilmediğini görmekteyiz.
Halıcılık insanlığın en eski el dokuma sanatlarından birisidir. Halıcılığın kökeni Milâttan önceki yüzyıllara kadara uzanmaktadır. Bulunan eski halının M.Ö.V. yüzyılda dokunduğu ve en eski halı örneği olduğu konusunda, halı bilginleri arasında kuvvetli bir fikir birliği varadır. Gördes düğümü tekniğiyle dokunmuş çok ince bir işçilik gösteren koyu ve açık kahverengi zeminli, sarı desenli, 1 cm2 deki düğüm sayısı 36 olan 1.83 X 2 metre büyüklüğündeki bir halıya rastlanmıştır.
Güney Sibirya’daki Pazırık bölgesindeki kurganların birinde bulunan bu halının, eyer örtüsü olarak kullanıldığı belgelenmiştir. Halı bir mezarda at iskeletlerinin yanında bulunmuştur.
Halıcılık Türklerin en eski el sanatlarından birisidir. Fakat Türk halıcılığının tarihi yeteri kadara bilinmemektedir. Bugün eski Türk halıcılığına ait bol miktarda malzeme bulunmaktadır. Bu malzeme İran, Hint,. Mısır, İspanya ve Çin halılarından daha fazla miktardadır. Ne var ki Türk halıcılığının geçmişine dair yeterli dokümana sahip değiliz. Halı ilmi ile uğraşanlar hep batılılar olmuşlardır. Türk araştırmacılar ise bu konuya pek az ilgi duymuşlardır. Batılı araştırmacılar devamlı olarak 16. Yüzyıl İran halılarını incelemişler, bu araştırmalarda hep İran kaynaklarından yararlanılmıştır. Türk halıcılığına dair yeterli miktarda yazılı kaynak ve doküman bulunmayışı, araştırmacıları İran halıcılığı sahasına çekmiştir. Diğer yandan İran’da 16. Yüzyılda halı sanatı ile minyatür sanatının birleştirilmesi araştırmacılarca ilginç karşılanmıştır.[2]
Halıcılığı tarih içinde araştıran yabancı bilim adamlarının büyük bir çoğunluğu ön yargılı olarak konuya yaklaşmışlardır. Halıcılığın ilk yurdunun neresi olduğu konusunda, yabancı araştırmacıların değişik yorumları vardır. Bunlardan bir kısmı, Erzurum dolaylarında bir ermeni şehri olan Kalıklay’ı, diğer bir kısım araştırmacılar ise İran’ı halının ilk yurdu olarak göstermişlerdir. Ancak kazılar sonucu ortaya çıkarılan halılar bu fikirleri çürütmüştür. Şemsi takvimini 1327’nci yılında Abadan şehrinde çıkmış olan Ahbar-ı Hefte adındaki derginin 98. Sayısının ikinci sayfasında İslâmiyet’ten önce İran’da halı dokunmadığı açıklanmaktadır.[3] Diğer yandan İslâm Ansiklopedisi’nde iddia edildiği gibi, halı adının kalı kelimesinden meydana geldiği doğru değildir. Çünkü: Kalıklay’ın ikinci yarısını düşerek niçin kalı kaldığı ve kalı kelimesinin de nasıl halı olarak değiştiği ilmi bir şekilde açıklanamamaktadır. Bunun yanında halının ilk vatanının, İngiliz bilginlerinden C. Etatterssalla, Himalaya’ların ve Hindistan’ın kuzeyindeki geniş topraklarda yaşayan göçebe halkın yurtları olarak kabul etmektedir. Türkistan ile Sibirya arasındaki Pazırık yaylasında bulunan kurganlardan ilkel halı ve renkli keçe parçaları bulunmuş ve bu parçaların hiç bozulmadan buzlar içinde günümüze kadar geldiği görülmüştür.
1937 yılında Leningrad’da Rus İlimler Akademisi tarafından bastırılmış olan eserlerde halının ilk vatanının Orta Asya olduğu açıklanmıştır. [4]
Bundan başka Noyan Ula’da bulunan mezarlardan bir çok büyük küçük halı parçaları çıkarılmıştır. Yazılan bu eserler ve bulunan kalıntılardan anlaşıldığına göre, halının ilk vatanının, Türklerin çoban göçebe olarak yaşadığı bölgeler olduğu ortaya çıkmaktadır.
Eski devirlerden bugüne kadar halının en önemli hammaddesi yündür. Yünün elde edildiği koyuna Türkler öylesine önem vermişlerdir ki tarihte Karakoyunlular, Akkoyunlular adıyla devletler kurmuşlardır. Sene isimlerinden birisini de Koyun Yılı olarak kabul etmişlerdir. Profesör Rifiştal bir konferansında, “Koyun yetiştiren bir millet için halı imalatı pek tabii bir keyfiyettir” demiş ve halıcılığın tarihinin Türklerle birilikte başladığını vurgulamıştır.[5]
Halı Anadolu’ya ve İran’a Selçuklularla birlikte girmiştir. Ancak Anadolu’da ilk dokunan halılardan elimizde çok az sayıda parça kalmıştır. Yangınlar, savaşlar, yurt değiştirmeler, el değiştirmeler bizi bu hazineden mahrum bırakmıştır. Fakat halıcılık sanat dalı olarak Anadolu’da kalmış ve günümüze kadar da bütün ihtişamıyla devam ederek gelmiştir. Düğümlü halı ilk defa 11. Yüzyılda Selçuklulardın hakimiyeti ile görülmüştür. 1271-1272 yıllarında Anadolu’dan geçen Marka polo, seyahatnamesinde Dünyanın en güzel halılarının, en kaliteli halılarının Anadolu’da dokunduğunu yazmıştır. Konya, Kayseri, Sivas gibi şehirlere bu halıların imal edildiği merkezlerin başında geliyordu.
Selçuklu halılarında geometrik motiflerle zenginleştirilmiş bir desen dünyası vardır. İri kufi yazılı bordürler bu halıların en karakteristik özelliğidir. Bugün bu halıların karakteristik özellikleri, Anadolu’nun bazı yörelerinde halen yaşatılmaktadır. Bunlardan birisi de Kayseri’nin Yahyalı yöresidir. Selçuklular döneminde Anadolu’da dokunan bu zengin desenli halılardan, yalnızca o dönemin başşehri olan Konya’da bulunmaktadır. 16. yüzyılda İran halılarının ayrı bir özellik kazanmasına kadar burada da halı Selçuklulara has şeklini korumuştur. İran’da 16. yüzyıldan önce dokunan halılar geometrik desenli halılardır.
11. yüzyılda Anadolu’da başlayan halıcılık 13. ve 14. Yüzyıllarda zirveye ulaşmıştır. 14. Yüzyılda daha çok küçük kareli, geometrik desenli halılar dokunmuştur. 12. Yüzyıl boyunca halı imalatı ev tezgahlarında dokunurken, 13. Yüzyılda atölye halıcılığına geçilmiş ve bu dönemde büyük ebatlı halılar dokunmuştur. Bu dönemden elimizde pek az örnekleri kalan kıymetli halılar, bugün Avrupa saraylarını ve müzelerini süslemektedir.
15. yüzyıl halıcılık tarihimizin karınlık bir dönemidir. Anadolu Selçuklularıyla birlikte 200 yılık saltanat süren halıcılık, 15.yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu döneminde yok olmuş gibidir. Bu döneme ait bir tek halı örneği bile günümüze gelmemiştir. Bu olay elbette o dönemde halı dokunmadığı anlamına gelmez. Çünkü geleneklerine bağlı Türk köylüsü en azından kendi ihtiyacını dokumaya devam etmiş olsa gerektir.
16. ve 17. yüzyılda Türk halıcılığı, ikinci parlak dönemini yaşamıştır. Bu devirde saray ve camilerin ihtiyacını karşılamak için çok miktarda halı dokunmuş ve desenlerde Osmanlı mimari sanatının izleri görülmeye başlanmıştır. Bu dönemde halıcılık yine ev ekonomisi biçimine dönüşmüş ve küçük tipte halılar dokunmuştur. Bu dönemdeki halılar, motif bakımından daha zengin ve teknik açıdan daha ince olmasına rağmen, Selçuklu dönemi halılarının kaile ve ihtişamına erişilememiştir.
18. ve 19. yüzyıllarda ihracata yönelik III. Dönem Türk halıcılığı diyebileceğimiz dönem başlamıştır. Bu dönemde halı ekonomik olarak değer kazanmış ve siparişe göre halı dokunduğundan sanat değeri ikinci planda kalmıştır. Günümüze kadar da bu özellik süregelmiştir. Bugün ülkemizin bir çok bölgesinde ev halıcılığı, atölye halıcılığı ve makine halıcılığı, kısmen geçmişin sanat geleneğine bağlı, ticari yönü ağırlıklı olarak sürdürülmektedir.
http://www.genelbilge.com/taspinar-halilari.html/
Halıcılığın günümüze gelinceye kadar hangi tarihlerde, nerelerde, kimler tarafından, ne şekilde dokunduğunu, arkeologların kazılarından elde ettikleri halı kalıntılarından ve bu alanda araştırma yapan bilim adamlarının çalışmalarından öğrenmekteyiz. Kazılardan elde edilen halı parçalarından, halının hangi zaman diliminde kimler tarafından dokunduğunu ve nasıl bir kalite özelliğine sahip olduğunu araştırmacılar ortaya koymuşlardır. Bu araştırmalardan elde edilen sonuçlara göre halıcılık eski tarihlerden bu yana boyamada, desende, düğüm tekniğinde ve ebatlarda gelişme göstererek günümüze kadar gelmiştir. Bu değişimlerin bir kısmı teknolojideki gelişmelere paralel olarak ortaya çıkmıştır. Dünya tekstil tarihinde yaklaşık 3000 yıldır temel yapısı değişmeden bu güne kadar önemini saklamış tek ürün el halısıdır.
İlk zamanlar insanların yaygı ve örtü ihtiyaçlarını karşılamak için meydana getirdikleri halı, sonraları değerli bir sanat eseri olarak sarayları, mabetleri ve şatoları süslemiş, ressamların tablolarına konu olmuştur. El dokusu halıcılığın çok eski bir geçmişi vardır. Arkeolojik araştırmalara göre tarihsel devirlerde yaşamış insanlar; ağaç kabuğu ve liflerini örerek ilk dokumayı meydana getirmişlerdir. Diğer dokumaları tarihin akışı içerisinde, insanlar hayat şartlarına göre oluşturmuşlardır.[1]
Ancak bunun yanında kalite açısından bir ilerleme olduğunu söylemek zordur. Çünkü en eski tarihlerde dokunmuş halıların kalitesine (düğüm sayısına) bugün dahi erişilmediğini görmekteyiz.
Halıcılık insanlığın en eski el dokuma sanatlarından birisidir. Halıcılığın kökeni Milâttan önceki yüzyıllara kadara uzanmaktadır. Bulunan eski halının M.Ö.V. yüzyılda dokunduğu ve en eski halı örneği olduğu konusunda, halı bilginleri arasında kuvvetli bir fikir birliği varadır. Gördes düğümü tekniğiyle dokunmuş çok ince bir işçilik gösteren koyu ve açık kahverengi zeminli, sarı desenli, 1 cm2 deki düğüm sayısı 36 olan 1.83 X 2 metre büyüklüğündeki bir halıya rastlanmıştır.
Güney Sibirya’daki Pazırık bölgesindeki kurganların birinde bulunan bu halının, eyer örtüsü olarak kullanıldığı belgelenmiştir. Halı bir mezarda at iskeletlerinin yanında bulunmuştur.
Halıcılık Türklerin en eski el sanatlarından birisidir. Fakat Türk halıcılığının tarihi yeteri kadara bilinmemektedir. Bugün eski Türk halıcılığına ait bol miktarda malzeme bulunmaktadır. Bu malzeme İran, Hint,. Mısır, İspanya ve Çin halılarından daha fazla miktardadır. Ne var ki Türk halıcılığının geçmişine dair yeterli dokümana sahip değiliz. Halı ilmi ile uğraşanlar hep batılılar olmuşlardır. Türk araştırmacılar ise bu konuya pek az ilgi duymuşlardır. Batılı araştırmacılar devamlı olarak 16. Yüzyıl İran halılarını incelemişler, bu araştırmalarda hep İran kaynaklarından yararlanılmıştır. Türk halıcılığına dair yeterli miktarda yazılı kaynak ve doküman bulunmayışı, araştırmacıları İran halıcılığı sahasına çekmiştir. Diğer yandan İran’da 16. Yüzyılda halı sanatı ile minyatür sanatının birleştirilmesi araştırmacılarca ilginç karşılanmıştır.[2]
Halıcılığı tarih içinde araştıran yabancı bilim adamlarının büyük bir çoğunluğu ön yargılı olarak konuya yaklaşmışlardır. Halıcılığın ilk yurdunun neresi olduğu konusunda, yabancı araştırmacıların değişik yorumları vardır. Bunlardan bir kısmı, Erzurum dolaylarında bir ermeni şehri olan Kalıklay’ı, diğer bir kısım araştırmacılar ise İran’ı halının ilk yurdu olarak göstermişlerdir. Ancak kazılar sonucu ortaya çıkarılan halılar bu fikirleri çürütmüştür. Şemsi takvimini 1327’nci yılında Abadan şehrinde çıkmış olan Ahbar-ı Hefte adındaki derginin 98. Sayısının ikinci sayfasında İslâmiyet’ten önce İran’da halı dokunmadığı açıklanmaktadır.[3] Diğer yandan İslâm Ansiklopedisi’nde iddia edildiği gibi, halı adının kalı kelimesinden meydana geldiği doğru değildir. Çünkü: Kalıklay’ın ikinci yarısını düşerek niçin kalı kaldığı ve kalı kelimesinin de nasıl halı olarak değiştiği ilmi bir şekilde açıklanamamaktadır. Bunun yanında halının ilk vatanının, İngiliz bilginlerinden C. Etatterssalla, Himalaya’ların ve Hindistan’ın kuzeyindeki geniş topraklarda yaşayan göçebe halkın yurtları olarak kabul etmektedir. Türkistan ile Sibirya arasındaki Pazırık yaylasında bulunan kurganlardan ilkel halı ve renkli keçe parçaları bulunmuş ve bu parçaların hiç bozulmadan buzlar içinde günümüze kadar geldiği görülmüştür.
1937 yılında Leningrad’da Rus İlimler Akademisi tarafından bastırılmış olan eserlerde halının ilk vatanının Orta Asya olduğu açıklanmıştır. [4]
Bundan başka Noyan Ula’da bulunan mezarlardan bir çok büyük küçük halı parçaları çıkarılmıştır. Yazılan bu eserler ve bulunan kalıntılardan anlaşıldığına göre, halının ilk vatanının, Türklerin çoban göçebe olarak yaşadığı bölgeler olduğu ortaya çıkmaktadır.
Eski devirlerden bugüne kadar halının en önemli hammaddesi yündür. Yünün elde edildiği koyuna Türkler öylesine önem vermişlerdir ki tarihte Karakoyunlular, Akkoyunlular adıyla devletler kurmuşlardır. Sene isimlerinden birisini de Koyun Yılı olarak kabul etmişlerdir. Profesör Rifiştal bir konferansında, “Koyun yetiştiren bir millet için halı imalatı pek tabii bir keyfiyettir” demiş ve halıcılığın tarihinin Türklerle birilikte başladığını vurgulamıştır.[5]
Halı Anadolu’ya ve İran’a Selçuklularla birlikte girmiştir. Ancak Anadolu’da ilk dokunan halılardan elimizde çok az sayıda parça kalmıştır. Yangınlar, savaşlar, yurt değiştirmeler, el değiştirmeler bizi bu hazineden mahrum bırakmıştır. Fakat halıcılık sanat dalı olarak Anadolu’da kalmış ve günümüze kadar da bütün ihtişamıyla devam ederek gelmiştir. Düğümlü halı ilk defa 11. Yüzyılda Selçuklulardın hakimiyeti ile görülmüştür. 1271-1272 yıllarında Anadolu’dan geçen Marka polo, seyahatnamesinde Dünyanın en güzel halılarının, en kaliteli halılarının Anadolu’da dokunduğunu yazmıştır. Konya, Kayseri, Sivas gibi şehirlere bu halıların imal edildiği merkezlerin başında geliyordu.
Selçuklu halılarında geometrik motiflerle zenginleştirilmiş bir desen dünyası vardır. İri kufi yazılı bordürler bu halıların en karakteristik özelliğidir. Bugün bu halıların karakteristik özellikleri, Anadolu’nun bazı yörelerinde halen yaşatılmaktadır. Bunlardan birisi de Kayseri’nin Yahyalı yöresidir. Selçuklular döneminde Anadolu’da dokunan bu zengin desenli halılardan, yalnızca o dönemin başşehri olan Konya’da bulunmaktadır. 16. yüzyılda İran halılarının ayrı bir özellik kazanmasına kadar burada da halı Selçuklulara has şeklini korumuştur. İran’da 16. yüzyıldan önce dokunan halılar geometrik desenli halılardır.
11. yüzyılda Anadolu’da başlayan halıcılık 13. ve 14. Yüzyıllarda zirveye ulaşmıştır. 14. Yüzyılda daha çok küçük kareli, geometrik desenli halılar dokunmuştur. 12. Yüzyıl boyunca halı imalatı ev tezgahlarında dokunurken, 13. Yüzyılda atölye halıcılığına geçilmiş ve bu dönemde büyük ebatlı halılar dokunmuştur. Bu dönemden elimizde pek az örnekleri kalan kıymetli halılar, bugün Avrupa saraylarını ve müzelerini süslemektedir.
15. yüzyıl halıcılık tarihimizin karınlık bir dönemidir. Anadolu Selçuklularıyla birlikte 200 yılık saltanat süren halıcılık, 15.yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu döneminde yok olmuş gibidir. Bu döneme ait bir tek halı örneği bile günümüze gelmemiştir. Bu olay elbette o dönemde halı dokunmadığı anlamına gelmez. Çünkü geleneklerine bağlı Türk köylüsü en azından kendi ihtiyacını dokumaya devam etmiş olsa gerektir.
16. ve 17. yüzyılda Türk halıcılığı, ikinci parlak dönemini yaşamıştır. Bu devirde saray ve camilerin ihtiyacını karşılamak için çok miktarda halı dokunmuş ve desenlerde Osmanlı mimari sanatının izleri görülmeye başlanmıştır. Bu dönemde halıcılık yine ev ekonomisi biçimine dönüşmüş ve küçük tipte halılar dokunmuştur. Bu dönemdeki halılar, motif bakımından daha zengin ve teknik açıdan daha ince olmasına rağmen, Selçuklu dönemi halılarının kaile ve ihtişamına erişilememiştir.
18. ve 19. yüzyıllarda ihracata yönelik III. Dönem Türk halıcılığı diyebileceğimiz dönem başlamıştır. Bu dönemde halı ekonomik olarak değer kazanmış ve siparişe göre halı dokunduğundan sanat değeri ikinci planda kalmıştır. Günümüze kadar da bu özellik süregelmiştir. Bugün ülkemizin bir çok bölgesinde ev halıcılığı, atölye halıcılığı ve makine halıcılığı, kısmen geçmişin sanat geleneğine bağlı, ticari yönü ağırlıklı olarak sürdürülmektedir.
http://www.genelbilge.com/taspinar-halilari.html/
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)